• DOLAR 34.621
  • EURO 36.187
  • ALTIN 2904.546
  • ...

Muhafazakar kesimin halen kendilerine güvenmediğini fark eden CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “başörtüsüne yasal güvence” getirilmesi için adımlar atacaklarını söyledi.

Sosyal medyada ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın isimler başörtüsünün zaten serbest olduğunu ve bu konuda Erdoğan’ın daha 2013’te gerekli düzenlemeyi yaptığını söyleyip Kılıçdaroğlu ile şu sözlerle alay ettiler: “Ayasofya’yı ne zaman açacaksın?”

İşin aslı Erdoğan’ın getirdiği serbestlik bir yönetmelik değişikliği şeklinde idi; ama Kılıçdaroğlu “yasal düzenleme”den söz ediyor.

Bu ikisi arasında elbette fark var; ama hükümete yakın çevreler serbestliğin artık içselleştirildiğini ve kimsenin tekrar yasak dönemine dönemeyeceğini iddia ediyor.

Gerçekten öyle mi?

Ocak 2008’de başlayan bir tartışmaya gidelim önce.

Erdoğan, İspanya’da yaptığı bir açıklamada şunları söylemişti: “"Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz? Simgelere bir yasak getirebilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var? Buradaki dert başka aslında. Biz bunu çok iyi biliyoruz.”

Dönüşte havaalanında yaptığı açıklamada adım atılacağını duyurdu Erdoğan: “Başörtüsü sorununun çözümü için yeni anayasayı beklemeye gerek yok. Otururuz, beraberce mutabık kaldığımız bir cümleyle çözülür."

MHP lideri Bahçeli, bunun için Anayasa’nın 10. ve 42. Maddelerinde yapılacak değişikliğe destek vereceklerini açıkladı. Bahçeli, "MHP bu uğurda gerekiyorsa her bedeli seve seve ödemeye hazır ve kararlıdır" dedi. MHP önerisini imzaya açtı.

29 ocak 2008’de “Yükseköğrenimde türban yasağının kaldırılması” şeklinde kamuoyuna açıklanan çalışma AK Parti ve MHP’nin uzlaşmasıyla meclise sunuldu.

Anayasa değişikliği 9 Şubat’ta 411 oyla meclisten geçti.

Ertuğrul Özkök yönetimindeki Hürriyet Gazetesi “411 el kaosa kalktı” şeklinde manşet attı.

22 Şubat’ta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün onayladığı değişiklik, 23 Şubat’ta Resmi Gazetede yayınlandı. YÖK, rektörlere yazı göndererek yasağın kalktığını duyurdu.

Dört gün sonra, yani 27 Şubat’ta, içlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun da olduğu bir grup CHP yöneticisi, Anayasa mahkemesine başvurarak “yürütmenin durdurulmasını” istedi.

Dönemin CHP genel başkanı Deniz Baykal, düzenlemeye sert tepki gösterdi ve bunun “liselerde ve kamuda türban serbestisinin önünü açacağını” iddia etti. Baykal, Danıştay ve Yargıtay'dan gelen “laikçi ve Kemalist” tepki açıklamaları için de ''cumhuriyetin savunma mekanizmalarının kendini göstermesi'' değerlendirmesini yaptı.

15 gün sonra da 14 Mart tarihinde yargı inanılmaz bir hızda olaya müdahil oldu. Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, "Laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği" iddiasıyla AK Partinin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde dava açtı. İddianamede “türban” ve “üniversitelere türban serbestisi” süreci ağırlıklı olarak yer aldı.

Ve 5 Haziran 2008…

Anayasa Mahkemesi, “üniversitelere türban serbestisi” getiren Anayasa değişikliğinin iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verdi.

Bu yasal düzenlemeden dolayı AK Parti hakkında açılan davada Anayasa Mahkemesinin 6 üyesinin kapatılması lehinde oy kullandığını, 5 üyenin buna karşı çıktığını, kapatma kararı için 1 (bir) üyenin oyuna ihtiyaç duyulduğunu, bundan dolayı kapatılmadığını; ama iktidardaki partinin “hazine yardımının kesilmesine” karar verildiğini belirtelim.

Ve evet, bunların tümünün “başörtüsü serbestliği” için değil, sadece “üniversitelerde serbest” kalması için yaşandığını hatırlatalım.

Sadece üniversitelerde serbest kalmasına bile tahammül etmeyen Kılıçdaroğlu ve ekibinin, şimdi “her yerde serbestlik” varken “yasal düzenleme” istemesi ne kadar samimi olabilir?

Yasal düzenleme elbette önemlidir ama…

Mevcut siyaset tablosu içerisinde ne iktidar ne de muhalefet içerisinde “tekrar yasak gelsin” diyen kimse yoktur. O zaman Kılıçdaroğlu, kimden çekiniyor ki, “yasal güvence” istiyor?

Asıl amaç, muhafazakar çevrelere “ben değiştim, eski yasakçı zihniyete sahip değilim, bakın işte yasal düzenleme teklifinde bulunuyorum” diyerek oy talebinde bulunmak mı, yoksa kendi partisi içerisinde kendilerini zor tutan köktenlaik din düşmanlarını engellemek mi?

“Yasal güvence” önemli; ama asıl önemli olan zihniyet değişimi ve konuya insani yaklaşımdır.

Uygulama makamlarına köktenlaik dinsizlerin geçmesi durumunda “yasal güvence”lerin hiçbir işe yaramayacağı bilinmelidir.

Eğer Kılıçdaroğlu bir şey yapmak istiyorsa önce partisindeki bu zihniyete sahip kişileri kontrol altına almalı ya da tasfiye etmelidir.

Samimiyet bu şekilde olur.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları