Hain kim?
Tarihi konuları tartışmanın bir anlamı yoktur, çünkü hiçbir zaman objektif bir sonuca ulaşılamaz.
Bilimsel anlamda tüm veriler ortaya konsa bile hemen herkes tarihi kendi penceresinden okumaya gayret eder.
O yüzden de “işte gerçekler” diye açıklamalarda bulunmak yerine bazı çelişkilerden söz etmek istiyoruz.
İzmir Belediye başkanı Tunç Soyer, “İzmir’in kurtuluşu” törenlerinde şu açıklamaları yapmış:
"Yüz yıl önceydi. Bu toprakları yönetenler, gaflet, dalalet hatta hıyanet içindeydi. Gençleri, kadınları, çocukları, geleceği hiç düşünmediler. Sadece ve sadece saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar. İnsanlık onurumuzu, bağımsızlık tutkumuzu ve yaşam hakkımızı ayaklar altına aldılar, teslim oldular. Bir sabah emperyalist ülkelerin askerleri, kirli çizmeleri ve kirli emelleriyle körfezin sularını ve güzelim şehrimizi işgal etti."
İzmir’in Yunanlılardan kurtarıldığını özellikle mi zikretmedi, “dostlarını” küstürmek mi istemedi, başta anlamadık; ama sonradan kendisi “barışın dilini” kullanmak istediğini iddia etti.
Barışın dilini kullanmanın ise İzmir’i yakıp yıkan işgalciyi değil de Osmanlı’yı hedef almak olduğunu öğrenmiş olduk.
Soyer’in açıklamalarına verilen tepkilerin de destek mesajlarının da “tarihi kendi penceresinden okumak”tan kaynaklandığını ve kimsenin ikna etmek ya da ikna olmak niyetinde olmadığını söyleyebiliriz.
Ama kimi çelişkiler var ki, insana “mızrak çuvala sığmadı” dedirtiyor.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in destek açıklaması içerisinde geçen şu ifadeler mesela…
“Biz, Jön Türklerin tarafındayız. Biz, sonra savrulduğu birtakım uç noktalar bir yana, İttihat ve Terakki’nin tarafıyız”
Önce şunu net olarak kabul edelim:
Vahdeddin haindi veya değildi, o ayrı bir konu da padişah olmasına rağmen devleti yöneten kişi olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
1909’dan itibaren devlet fiili olarak İttihat ve Terakki tarafından yönetildi.
Yani Özgür Özel’in açıklamasını esas alırsak CHP zihniyeti askeri vesayet aracılığıyla 1909’dan itibaren devleti yönetmeye başladı.
O sıralarda Osmanlı Devleti 5,5 milyon kilometrekarelik bir alana hükmediyordu.
Bir meclis vardı, başbakan vardı, padişah vardı; ama devleti İttihatçı paşalar ve özellikle de 3 paşa yönetiyordu.
Jöntürk, ırkçı, Turancı, Batıcı ve maceraperest 3 paşa…
Merhum Mehmet Akif’in “Üç beyinsiz kafanın derdine, üç milyon halk/Bak nasıl doğranıyor? Kalk, baba, kabrinden kalk!”
İttihatçıların başa gelmesiyle Kuzey Afrika’da, Arabistan bölgesinde, Balkanlarda, Ege adalarında hızlı toprak kayıpları yaşandı.
Osmanlı Devletinin resmen 1. Dünya savaşına girdiği tarih Kasım 1914’tür.
Bir daha tekrar ediyorum, Osmanlı saltanatı devam ederken, devlet fiili olarak CHP grup başkan vekili Özgür Özel’in zihniyetine sahip İttihatçılar tarafından yönetiliyordu. 1915 Ermeni tehcirinde de devletin başında olanların İttihatçılar olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.
Savaşta Almanlarla ittifaka girildi ve sonuç mağlubiyet oldu.
İstanbul’un da, Anadolu’da bazı yerlerin de işgal edilmesi bu savaşın sonundaki anlaşmalar ile oldu.
Ama Yunanlılar fırsattan istifade bütün Anadolu’yu işgal hareketine giriştiler.
Tarihçi Murat Bardakçı’nın gösterdiği belgeye göre 1919’da altında Sultan Vahdeddin ve başvekil Damat Ferit’in imzası bulunan bir resmi belge ile İttihatçı bir subay olan Mustafa Kemal “devlet görevlisi” sıfatıyla Samsun’a gönderildi.
Sonraki süreci uzun uzun anlatmaya gerek yok; Ankara merkezli bir hükümet oluşturuldu.
Ardından çok sayıda İttihatçı subay “Ankara hükümetinin” emrine girerek Anadolu’yu işgal eden Yunanlılara karşı oluşturulan askeri birliklere komuta etti ve savaştı.
Ankara hükümeti, işgal altındaki İstanbul’da İngilizlerin baskısıyla ve aslında bir yetkisi de olmayan padişahın imza attığı kimi kararları gerekçe göstererek saltanatı kaldırdı ve Sultan Vahdeddin ülkeyi terk etti.
Devleti yöneten İttihatçıların zor durumdaki devleti savaşa sokarak mağlubiyete ve işgallere zemin hazırladığı bir süreçte, hain, yetkisiz olan padişah mı, yoksa devleti savaşa sokan ve milyonlarca insanın ölümüne neden olanlar mı?
Sanırım bu sorunun anlaşılmayacak bir tarafı yok!