• DOLAR 32.291
  • EURO 34.851
  • ALTIN 2412.95
  • ...

Amerikan işgalinin sona ermesiyle Afganistan’da yeni bir süreç başladığının hem bölgesel hem de küresel aktörler farkındaydı.
Rusya’nın elçiliğini kapatmaması, Çin’in ticari faaliyetler için gidiş gelişleri, Türkiye’nin işadamları seviyesinde zemin yoklama çabaları göze çarpan hareketliklerdi; ama özellikle madenler için Avrupa’daki sermaye gruplarının da araştırmalar yaptıklarına dair iddialar dolaşıyordu.
Ama Amerika’nın planları farklıydı.
Afganistan’daki İslami yönetimin tanınmasını engellemek için siyasi ve ekonomik baskı araçlarını kullanmaktan çekinmedi. Bloke edilen paraları vermediği gibi askeri operasyonlarına da devam etti.
Askeri operasyon derken sadece Eymen Zevahiri’ye yönelik saldırıyı kast etmiyorum.
Aslında daha işgal bitmeden önce etnik, mezhebi ve siyasi çatışmaların ülkeyi hiç rahat bırakmaması için kimi adımları attığı, ortamı gerginleştirmek için de kimi grupları kullanmak istediği biliniyordu.
Taliban hareketinin geçmiş tecrübelerden de yola çıkarak daha mutedil bir dil kullanması, eylemlerinde sivillerin zarar görmemesi için azami gayret göstermesi, Afganistan’ı merkez edinen el-Kaide liderliğinin de Taliban’ı zor durumda bırakacak eylemlerden kaçınması, Amerika açısından “daha kullanışlı aparatlar”a yönelmeye sebep oldu.
DEAŞ’ın merkezi olduğu gerekçesiyle Musul ve Rakka’nın yerle bir edilmesi sonrası Afganistan’da Deaş’ın güçlendiği dillendirilmeye başlandı.
2017’nin ortalarında Rusya'nın Afganistan Özel Temsilcisi Zamir Kabulov, şu açıklamayı yapıyordu: "DEAŞ, Afganistan’daki gücünü son dönemde önemli ölçüde artırdı. Tahminlerimize göre, militanların sayısı 10 bini geçiyor ve Suriye'yle Irak'tan yeni savaşçıların gelişiyle birlikte bu sayı artmaya devam ediyor."
Suriye ve Irak’ta Amerika’nın kontrol ettiği bölgelerden Amerika’nın işgali altındaki Afganistan’a gitmek pek mantıklı gelmeyebilir; ama karar mekanizmalarına sirayet edilmişse ve etkide bulunulabiliyorsa buna şaşırmamak lazım.
Nitekim daha o dönemde Kabil’de bulunan eski Devlet Başkanı Hamid Karzai, yaptığı açıklamada ‘ülkesinde DEAŞ’ın varlığının ABD'nin projesi olduğunu söylemiş, DEAŞ üyelerinin hepsinin yurt dışından bazı hedefler için getirildiğini ve örgütün ABD tarafından desteklendiğini’ ifade etmişti.
Nitekim kısa sürede bu sözlerin hiç de boş olmadığı ortaya çıkacaktı. Deaş, işgalci Amerika’ya değil de ya Şii gruplara ya da işgale karşı savaşan Taliban’a saldırmaya başladı.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 2018’de Moskova’da düzenlenen Uluslararası Afganistan Barış Konferansında, “DEAŞ, Afganistan’ı Orta Asya’ya açılan bir köprüye çevirmek istiyor” açıklamasını yaptı. Bir sene sonra Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, “Suriye ve Libya dahil olmak üzere başka ülkelerdeki Deaş militanlarının yer değiştirdiğini ve Afganistan’a ilerlediğini tespit ettiklerini” söyleyecekti.
Son patlamalar ve suikastlar Amerika’nın “kendi DEAŞ’ı” üzerinden bölgeyi istikrarsızlaştırmaya devam edeceğini gösteriyor.
İşgal sonrası ekonomik yaptırımlar ve uluslararası boykottan dolayı halkın sıkıntılarla karşılaşacağı ve Taliban’a karşı hareketleneceği tezi tutmadı. Halkın sıkıntılarını tümüyle paylaşan İslam emirliği yönetimi, özellikle güvenlik konularında büyük mesafe kaydetti. Bölgedeki kaynaklar suçla mücadelede kararlı bir tutum takınılmasından dolayı suç işleme oranının neredeyse bittiğini ifade ediyor.
Taliban’ın 1 yıllık İslam Emirliği yönetimiyle etnik ve mezhebi ayrılıklara da prim vermediği ve bu konularda sağlam durduğu ortaya çıkınca Amerika ve işbirlikçileri suikastlara ağırlık verdiler.
Özellikle son iki cami saldırısında hedef alınan isimler oldukça önemli isimlerdi. Alim kimliklerinin yanı sıra Selefi çizgide olmaları ve İslam Emirliğine destek vermeleri, saldırganların hedeflerinin sadece suikast olmadığını ortaya koymaktadır.
Bundan sonra da benzer konumdaki kişiler hedef seçilebilir.
Unutulmaması gereken bir şey var.
Amerika, Irak ve Suriye’deki kaosun Afganistan’da da yaşanmasını istiyor. Ekonomik ve siyasi ablukanın İslami yönetime diz çöktüremediğini fark ettikçe daha agresif planları devreye sokuyor ve bombalar patlıyor. İslam Dünyasının da tümüyle Amerikan politikaları doğrultusunda davranması ve İslam Emirliğini tanınmaması, 40 yıl boyunca işgaller ve iç savaşlarla boğuşan ülkenin imarı için adımlar atılmasını engelliyor.
Afganistan İslam dünyası için büyük bir imtihandır.
Ya küresel emperyalist projelere rest çekip bölgenin imarı ve huzuru için adımlar atılacak ve böylece birilerinin hevesi kursağında kalacak ya da “ulusal çıkarlar” bahanesinin arkasına saklanıp Amerika’nın dümen suyunda gidilecek ve oyun kurucu olmaktan çok sahnelenen oyunun bir parçası olunacak.

Yazarın Diğer Yazıları