Mesele israil olunca
Kendilerini dünya çapında “insan haklarının savunucuları” ilan edenlerin en çok hak ihlalinde bulundukları, demokrasiyi çiğneyerek yolgeçen hanına çevirdikleri yadsınamaz bir hakikattir. Demokrasi, egemen güçlerin elinde helvadan bir puttur, acıkınca yerler. Filistinliler, Siyahiler ve Amerikan yerlileri/Kızılderililerin hakları söz konusu olunca demokrasi, insan hakları kuruluşları kepenk indirir. Köle sahiplerinden tutun para babalarına kadar, daima azgın bir azınlığın kamuflajı olmaktan başka işlevi olmamıştır. Dünya ülkelerini sopa havuç politikalarıyla dizayn etmeye çalışan ABD, yeryüzünde vukubulan bütün kötülüklerin ve şerrin kaynağıdır. Tarih, uzak Amerika Kıtasının asıl yerlilerinin katliamına, siyah köle ticaretine, sömürgecilik faaliyetleri ve cinayetlerine şahittir.
Dünya jandarmalığına soyunmuş bu haydut devlet, içerde tam çürümüşlük yaşayıp çöküşün eşiğinde bulunmaktadır. Suç oranının yüksek olduğu ülkede 1989 Haziran ayında 16 yaşın altındaki çocukların da ölüme mahkûm edilip idam edilebileceğine Anayasa Mahkemeleri karar verdi. 24 eyalette bu yürürlüğe kondu. Bu ABD ne zamandan beri medeni oldu? Soruyorum, 1976’dan beri yüzlerce kişinin elektrik, idam sehpası veya zehirli gazla öldürüldüğü ve 2500’den daha fazla mahkûmun hücrelerinde infazını beklediği bir ABD mi medeni? Güvenlik politikalarını öne sürüp Siyonist İsrail için dünyayı yakan, bütün dünyayı karşısına alarak 3. Dünya Savaşının ateşini fitilleyen bir ülkenin hâkimiyetini, dünya daha ne kadar süre kabullenecek?
Mesele İsrail olunca Cumhuriyetçi, Demokrat fark etmez. Amerika’nın resmi iç siyaseti, İsrail’i himaye noktasında “iki partinin de ortak siyasetidir. Aslında ABD, “demokrat” ve “cumhuriyet” adlarıyla anılan ve “eşek” ile “fil” aldatmacalarının ötesinde, hiçbir farklı insani proje taşımayan, daha doğrusu her iki partinin de hiç gizlemeden bütün dünya ülkelerinin zararına olarak, kendi ülkelerinin üretim ve tüketimini sonsuza dek artırmaktan ve İsrail’in güvenliğini sağlamaktan başka, hiçbir projesi bulunmayan, iki parçalı tek parti egemenliğinin, yani sermaye hükümranlığının en parlak örneğini vermektedir.
1989’dan bugüne, bütün ABD’de on binlerce öldürme olayı tespit edilmiştir. Bir buçuk milyondan fazla Amerikalı hapiste ve 4 milyondan fazla insan kontrol altındadır. 1980’den günümüze vergi kaçırmak ve rüşvet almaktan dolayı mahkûm olan hâkimlerin haddi hesabı yoktur. Bu haydut devlette adalet dağıtan mekanizma böylesine bozulmuşsa varın gerisini siz düşünün. Hülasa, tuzu kokmuş bir ülkenin siyaseti de kokmaz mı? Zenginleri kayıran seçim sistemi de demokrat ve cumhuriyetçilere iktidar olma imkânı veriyor. ABD Yüksek Mahkemesi Başkanı John Jay’ın; “Ülkeyi yönetmesi gerekenler, ona sahip olanlardır ” beyanında bulunması iddiamızı ispatlamaktadır. Tıpkı sosyal sistem gibi siyasi sistem de mülkiyeti tekellerinde bulunduran sınıfların ihtiyaçlarına hizmet etmek üzere tasarlanmıştır.
Uluslararası anlaşma ve sözleşmeleri hiçe sayıp Filistin ve Gazze’de aralıksız katliamlarını sürdüren, soykırım suçu işleyen, İsrail’i siyasi, askeri ve ekonomik yönde destekleyen ABD’nin değerler sistemi çökmüştür. Amerika üniversitelerinde de İsrail’in katliamlarını lanetleyip Filistinlileri desteklemesi antisemitizm olarak algılanıyor. Bunun için eylemlere kalkışan öğrencilerin öğrencilik hayatları sonlandığı gibi akademisyenlerin de üniversiteyle ilişkileri kesilmektedir.
Filistinlilere destek olmak amacıyla Amerika üniversitelerine tümüne yayılmış olan isyan ateşi, umarım tez zamanda ABD ve İsrail’i yakar. Filistin halkı mücadeleci ve savaşçı bir halktır. Filistin halkıyla özdeşleşmiş HAMAS, direniş eksenin lokomotifi mesabesindedir. Gazze Direnişini bizatihi yöneten Yahya Sinvar’ın önderliğinde devam eden cihatlarıyla dünya küfrüne kafa tutmaya devam ediyorlar.
Filistinli yiğitlerin kendi tarihlerini yazacakları günler yakındır. Bu azizlere, tarihin tutsağı ve nesnesi olmadan; tam aksine tarihin öznesi olma yolunda ilerleyen Gazze'li yiğitlere selam olsun!