• DOLAR 34.544
  • EURO 36.479
  • ALTIN 2878.97
  • ...

İnsanın hemcinslerine ve diğer varlıklara karşı aşağılayıcı bir tavır göstermemesi, her türlü gösterişten uzak durması tevazu kavramının basit bir tarifi olsa gerek. Tevazu meselesini irdelemeye çalışırken salt bu tanımla yetinmek doğru olmazdı. Kur'an'a has bir kavram olan tevazu, kibrin karşıtı olup noksan sıfatlardan münezzeh olan Rabbimizin azamet ve kîbriyası karşısında insanın kendi acizliğinin farkına varması, başta eşrefi mahlukat olan insan olmak üzere hiçbir varlık karşısında büyüklük taslamaması, böbürlenmemesi, aşağılayıcı duygu ve davranışlardan uzak durması; hülasa, sınırlarını bilmesidir.  

Zat-ı Kibriya O'dur. Zira sonsuz büyüklük ve yücelik sahibi olan Allah'tır. Ondan daha ulusunu ve yücesini tanımamak düsturumuz ve hayat felsefemiz olmalıdır. Bu âlemde Ondan gayrısını yüce tanıyanlar, amel defterlerinin tastamam takdim edildiği hesap gününde yücelttikleriyle diriltileceklerdir. Aciz ve muhtaç bir varlık olan insanın sahip olduğu zenginlik ve meta çabuk tükenir. Ancak Rabbimizin sonsuz ve tükenmez hazineleri her zaman doludur, öyleyse sen elini çabuk tut ve alabildiğince O'nun kudret okyanusundan almaya çalış. Aldıkça göreceksin ki onun mülkünden hiçbir şey eksiltememişsin. Muallim Nâci,  Allah Teâlâ'nın mülkünün intihası (sona ermesi, bitmesi) ve zatının kibriyasını anlatan dizeleriyle hakikati zihnimize nakşediyor adeta.

Bak mülküne var mı intihâsı 

Bak zihne sığar mı kibriyâsı 

Yine Edebiyatımızın yıldızlarından Yahya Kemal,  bizi yaratıp imtihan için dünyaya gönderen rabbimizin güzel varlığını en mükemmel bir şekilde aksettiren bir ayna olarak coşkulu gönlümüzden gayrı bir ayna olmadığı hakikatini mısralara dökerek izah etmiştir. 

Dîdâr-ı kibriyâyı kemâliyle gösteren  

Şeydâ gönülden özge bir âyîne bilmedik.   

Kibirli insanlar Kur'an'ın pek çok ayetinde ağır bir biçimde eleştirilmektedir. Aşırı endişe ve korkuyla karakterize edilmiş bir hâleti ruhiye içinde olup tevazu gömleğini çıkarıp kibir libasını giyenleri Rabbimiz Allah(cc.) Kur’an’da cehennemle tehdit etmişlerdir. Zaten iblisin Allah'ın huzurundan kovuluşunun asıl sebebi de tevazu ve teslimiyet makamını bırakıp isyana yönelmiş olmasından değil midir? Daha doğrusu sapıtmasını Âdem(as.)a bağlamasıdır. Âdem yaratılmasaydı ben sapıtmazdım, demiş. Kibre kapılıp Âdem(as.)'a secde etmeyen İblis hem Allah'a hem O'nun kullarına karşı saygısızlıkta bulunmuştur.  

İblis ve askerleri sağdan yaklaşıp cehennemin yolunu iyi niyet taşlarıyla döşeyerek insanları aldatmaktadır. İblis, bir yönüyle ırkçı ve vahşi batının tüm İzmleri ve çağdaş şirk düzenlerinin fikir babalığını yapmıştır desem, herhalde abartmış olmam. Mütekebbir ateş medeniyetinin çocukları, su medeniyetinin çocuklarına galebe çalmak adına güçlerini birleştirerek doğuya akınlar düzenleyip İslam beldelerini işgal etmişlerdir. Mütekebbir katiller sürüsü, katlettikleri on binlerce Müslümanın kafatasında şarap içme cüretinde bile bulunduklarını tarihi belgelerden öğreniyoruz. 

'İslam' kelimesinin zengin içeriğinde 'teslimiyet ve tevazu' anlamları da vardır. Resûl-i Ekrem(s.a.v),"Allah u Teâlâ bana birbirinize karşı mütevazi olmanızı, kimsenin kimseye üstünlük taslamamasını vahyetti" buyurarak tevazunun Allah tarafından emredilen bir vasıf olduğuna dikkatimizi çekmiştir. Hz. Peygamber Mekke'yi fethedip şehre girdiğinde genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle, Mekke halkı, Safa tepesinde Resulullah'(s.a.v)'a bağlılıklarını bildiriyor ve insanlar bölük bölük Allah'ın dinine koşuyorlardı. Biat etmek üzere yanına gelenlerden biri O’nunla konuşmaya başlamıştı. Fakat Allah Resulü'yla karşı karşıya gelmek ve onunla konuşmak kendisini o kadar heyecanlandırmış ki titremeye başladı. Bunu gören Hz. Peygamber, ‘Sakin ol! Ben bir kral değilim. Güneşte kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum' diyerek tevazuun en güzel örneğini göstermiştir. 

Resulullah'ın hayatının her karesinde tevazuu vardır. O, hastaları ziyaret eder, cenazelere katılır, fakir fukaranın davetine icabet edip sofralarına konuk olurdu. Bir meclise girdiğinde insanların kendisini ayakta karşılamasını istemezdi. Yaşlıların halini sorar, çocukların yanına gider ve onlara selam verip şakalaşırdı. Efendimiz (a.s)'in Meclisi haya, tevazu ve güven meclisiydi. Dostları arasında sıradan biri gibi oturur, bir yabancı onu sormadan tanıyamazdı. İsraftan uzak sade bir sofrası olurdu.  

Ey kendini beğenmiş kişi! Şunu iyi bil ki hak çizgisinde hakka ve halka hizmet etmeden yücelmezsin. Hakikat yolunun yolcusu tevazu sahibi olur. Bu yolda büyüklük istersen küçülmelisin kendi gözünde. Unutma, yücelik damına tevazu merdiveniyle çıkılır. Meyveli ağacın dalı yere eğilir, akıllı insan alçak gönüllü olur.