• DOLAR 34.628
  • EURO 36.729
  • ALTIN 2903.611
  • ...

Doğrusu sınavlar hayatımızda önemli bir yer işgal etmektedir. Sistemde sık aralıklarla yapılan değişikliklerin doğurduğu menfi sonuçlar nedeniyle, sınavlar sadece bir imtihan aracı olmaktan çıkmış, öyle ki okulları aşıp dershanelere, etüt merkezlerine, yayın evlerine, hatta evlerimize kadar taşan, hem aile bütçemizi ve maddi olanaklarımızı zorlayan, dahası psikolojimizi etkileyen  ve ruh halimizi bozan milli bir mesele haline geldiğini bir önceki yazımda belirtmiştim. Önemine binaen bu haftaki köşe yazımı da yine bu konuya ayırdım.

Özellikle sınav dönemlerinde -eğitimci mi yoksa pazarlamacı mı olduğu belli olmayan uzman unvanlı kelli felli tüccar  adamların, televizyon ekranlarında boy gösterip sırf müşteri çekip kazanmak adına yaldızlı ve tumturaklı sözler sarf ederek süslü cümleler kurduklarına şahit olmaktayız. Hakeza sınav öncesi ve sonrası süreçte stresle baş etmenin yöntemlerini anlatan bu işin uzmanlarının(!), medyada çokça kol gezip öğrencilerin salt kendi kurumlarını tercih etmesi yönünde telkinde bulunup müşteri memnuniyetini esas alan konuşmalar yaptıklarını hayretle müşahede etmekteyiz.

Doğrusu ülke insanı olarak  devasa  bir eğitim/sınav sektörü pazarının kuruluşuna hep birlikte tanıklık ediyoruz.  Kafaları karıştıran bu büyük sektörün varlığı karşısında çocuklarının eğitimi için her türlü özveride bulunmaya hazır aileler ve yarış atına dönüştürülen öğrencilerin çaresizliği durmaktadır. Doğrunun  A, B, C, D, E seçeneklerinden birinin içine sıkıştırıldığı test biçimindeki merkezi sınavlar, bilgiyi ezberlemeyi esas alan bir kurgulama biçimine sahip olup öğrencinin pratikte bu bilgiyi kullanıp analiz etmesi veya  sentez becerisini ölçmeyi hedeflemiyor.

Neoliberalist mantalitenin kutsadığı bu sistemde; dün "eğitim için sınav" anlayışının  bugün "sınav için eğitim" anlayışına evrildiği aşikardır. Sınavların psikolojik dayatmasıyla ailelerin, aperitif  bir arayışın içine girip çocuklarının kısa yoldan para kazanıp mutlu olmalarını sağlamak için onları yarış atları gibi sınavdan sınava koşturması da yine bu yanlış sınav anlayışının doğurduğu olumsuz sonuçlardan kaynaklanıyor.

Bu sınav sisteminin/eğitimin girdabında nesiller yok oluyor. Karamsarlık  ve  anlamsızlık batağında çırpınan gençlerimizin bu sınav sistemi yüzünden çırpındıkça biraz daha battığına şahit oluyoruz. Ayrıca milyonlarca çocuğumuzun  sınavların oluşturduğu stres ve baskıdan dolayı, gerçek hayattan kopup sanal hayatın oyun ve eğlencesinde sürüklenerek daha bir aptallaştıklarını görüyoruz.

Sınav sistemi karşısında çocuklarımızın moral ve motivasyonu yok olup sınav gerçekliği altında ezilmektedir.  Yetmedi, girdiği sınavlarda başarısız olma bunalımı yaşayıp uyuşturucuya başlayan, hatta intihara yeltenecek kadar ileri boyutlarda tahribatlar yaptığını da biliyoruz.

Bu sınav /eğitim sistemi, en kıymetli hazinemiz olan çocuklarımızın çocukluğunu, gençlerimizin gençliğini çalmış bulunmaktadır. Hatta bu sınavlar  çocuklarımızın çocukluğunu katletti de diyebilirim. Eğitim felsefesinden yoksun bir eğitim sisteminde, her şey taklitçi bir anlayışla dizayn edildiği için eğitim ve sınav sistemindeki sorunlar yumağı gün geçtikçe biraz daha büyüyor, sorunlar çözülmüyor bir türlü... İnanın bu sistem gelecek kuşaklara köksüz, ruhsuz ve ruhu yara almış bir nesil miras bırakıyor...

Hasılı kelâm, politik ve ideolojik boş gürültünün yankılandığı devasa okul binalarında altın ve dindar nesil değil, belki boş ve kuru gürültü çıkaran bir nesil yetişecektir. Tektipçi, kafatasçı anlayışın hâkim olduğu, yasakçı,inkârcı, ayrımcılığı körükleyen, değerleriyle barışık olmayan, değerlerine yabancı ve bir o kadar düşman sayılan, fıtrat kanununa ters düşen bir sınav/eğitim sisteminin kime ne faydası dokunacak?