• DOLAR 32.371
  • EURO 34.978
  • ALTIN 2325.427
  • ...

Öğrenciye gereksiz bilgi yükleme ve  dünya kadar malumat ezberletmeyi marifet sanan ancak öğrencilerin bu bilgileri kullanıp analiz etme ve derinleşmesine izin vermeyen eğitim ya da sınav sisteminin hali pür melali ortadadır. Hem bu sınav/eğitim sisteminin çocuklarımızı ve gençlerimizi eğitmekten çok onları öğüttüğü, hatta aptallaştırıcı bir işlevle çalıştığı, dahası sistemin bizzat kendisinin cahil nesiller yetiştirip "bir çeşit cehalet" ürettiği de söylenebilir. 

Liselere giriş sınavlarından tutun üniversiteye, hatta üniversite sonrasına kadar, eğitim sistemindeki kademeler arasındaki geçişlerin tamamında temel belirleyen haline gelen merkezi sınav sistemidir. Merkezi Standart Sınavların, çocuklarımız üzerinde psikolojik baskı oluşturup geleceğe dair kaygı ve endişelerini daha bir artırdığı gün gibi aşikârdır. Bu sınavlarda başarılı olmayı bir ölüm kalım meselesi haline getiren çocuklarımızın, "Ya başaramazsam... Nice olur halim, biterim, yıkılırım vb." sözleri sarf ettiklerine çokça şahit olmaktayız.

Ülkemizde onlarca kez yapılan sınav değişikliklerinin ardından neredeyse harf kombinasyonunu  tüketmiş olacağız. Bu gidişle sınav sistemlerine kısaltma isim bulmada  zorlanacağız  gibime gelmektedir. Değişiklik karşısında çocuklarımızın moral ve motivasyonun bozulduğu da bir hakikattir. Öğrenciler  daha eski sınav sistemine tam adapte olmadan yeni bir sınav sistemiyle karşı karşıya kalabiliyorlar. Burada sınavların ve eğitimle ilgili tüm sorunların asıl muhatabı olan öğrenciler ve veliler, sınav sisteminde sık sık yapılan değişiklikler nedeniyle, toplumsal uzlaşı ve müzakereyle ortak kararların alınması gereken bir süreçten de bir şekilde dışlanmış oluyorlar. 

Sınavların, salt bir imtihan aracı olmaktan çıkıp okulları aşan, artık dershanelere veya etüt merkezlerine, yayın evlerine, hatta evlerimize kadar taşan, üstelik aile bütçemizi ve psikolojimizi etkileyen milli bir mesele haline geldiği bilinmektedir.  

Öyle ki eğitim, yeni kuşakların toplum yaşamında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları edinmeleri, kişiliklerini geliştirmelerine yardım eden bir süreç olmaktan çıkmış, öğrencinin hayatının büyük bölümü  adeta sınav, soru, puan ve testle özdeşleşmiş bulunmaktadır. Hakeza, son dönemlerde fetişleştirilen sınavlar, eğitimin anlamını dönüştürerek "eğitim için sınav"  anlayışını rafa kaldırmış, onun yerine "sınav için eğitim" anlayışını dayatmış bulunmaktadır. Hatta eğitim sürecinin asli amacının sınava hazırlanmaya eşitlenmesi de bu sistemin garabetinin bir diğer örneğidir.

Kısacası devasa eğitim/sınav sektörünün -özellikle sınav dönemlerinde -büyük bir eğitim pazarının kuruluşuna tanıklık ediyoruz. Tüm bunlar karşısında ise çocuklarının eğitimi için her türlü fedekârlıkta bulunmaya hazır aileler ve yarış atına dönüştürülen öğrencilerin çaresizliği durmaktadır.

Merkezi sınavlar neoliberalizmin pedagojik mantığından beslenmiştir. Son dönemde tüm eğitim sistemini şekillendiren de işte bu mantıktır. Neoliberalizm, bugün muğlak tanımlamalara sahip olmakla birlikte temelde serbest piyasa ekonomisini tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Bu mantık ,eğitimi bir nevi serbest piyasa ekonomisine kurban etmektedir. Bu kavram özelleştirme, fiyat düzenlemelerinin azaltılması, devletin küçültülmesi ve esnek iş gücü piyasalarıyla ilgili politikaları ifade eden bir kavramdır.

Üstelik basit bir sorgulama ile eğitim sistemimizin bağlamsız, tarihsiz ve metalaşmış bir bilgi aktarıcılığından başka bir şey olmadığını kanıtlayabiliriz. Hem merkezi sınavlar daha çok, cevabı belli sorulardan oluşuyor ve bilgileri tekrarlama üzerine yapılandırılıyor. Ayrıca test biçimindeki sınavlar ezberlemeyi esas aldığı için de bilgiyi kullanmayı, analiz etmeyi ve sentez becerisini ölçmeyi hedeflemiyor.

PISA gibi birçok uluslararası sınavda geri sıralarda yer almamız ve öğrencilerimizin başarısının giderek düşmesi de yine bu yanlış sınav sisteminin sonuçlarından kaynaklanmaktadır.  2019 PİSA raporlarına göre eğitimde bir miktar ilerleme kaydetmiş olsak da bunun hala istenilen düzeyde olmadığı da ortadadır. 

Türkiye, PISA'da, OECD ülkeleri ortalamasına bir miktar yaklaşmış bulunmaktadır. Mesela 2015'de 72 ülke arasında; Fen Bilimlerinde 51'inci iken 39'uncu sıraya yükselmişiz. Matematikte 3 yıl önceki testte 48'inci sıradayken 42'inci sıraya çıkan, yine okuduğunu anlamada 49'uncu sıradan 40'ıncı sıraya yükselmiş olmamız sevindirici bir durumdur.