Asrının dava insanı olmak
"Asra yemin olsun! Gerçekten insan ziyandadır. Ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesnadır." (Asr:1-3)
Burada zaman üzerine yemin edilmesinin anlamı, zamanın insanın büyük hüsran içinde olduğuna ve ondan ancak dört özelliğe sahip olanların kurtulacağı gerçeğine şahit olmasıdır. Bir şekilde kârlı çıkanlar, ancak bu dört özelliği taşıyanlar ve dünya hayatında ona göre yaşayanlar olacaktır. Dikkat edilirse ayette "Zamana yemin olsun!" buyrulmuştur. Burada mutlak zamana yemin edilmiştir. Anlaşılan burada iki tip zaman kastedilmiştir. Geçmiş zamana yemin edilmesinin bir hikmeti de, insanlık tarihinin, güzel hasletlerden mahrum kişilerin hüsrana uğradıklarına şahit olmasıdır.
Hülasa, geçmekte olan zamana edilen yemini anlamak için, geçmekte olan zamanın; her bir insana, her bir millete bu dünyada çalışmak için fırsat verilen zaman olduğunu bilmek gerekir.
Burada 'insan' kelimesi tek olarak kullanılmıştır. Ancak sonraki ayette, insanlar arasında bu dört özelliği taşıyanlar istisna edilmiştir. Kabule şayan olan görüş, burada "insan" kelimesinin cins isim olarak kullanılmasıdır. Bu durumda, "insan" kelimesinin kapsamına şahıslar, topluluklar, milletler ve bütün insanoğlu dahildir desek herhalde yanılmış olmayız. Malum olduğu üzere; zehrin öldürücü bir etkisi vardır. İster fert, ister toplum veya bütün insanlık zehir içmeye kalksa da sonuç değişmeyecektir. Çünkü zehir her halükarda öldürücüdür de ondan.
Bir şahıs, topluluk, örgüt ne dersen de; iman, salih amel, birbirlerine hakkı tavsiye etme, sabrı telkin etme özelliklerinden yoksunlarsa, hele küfür üzere ve kötü işler içinde bulunuyorlarsa hüsrandadırlar. Ayrıca birbirlerini hayra değil, batıla teşvik ediyor ve nefislerine tapmayı telkin etmek üzerinde birleşmiş iseler, bunlar da kesinlikle hüsran içindedirler.
Şayet hem bu dünyada, hem ahirette kâr etmek ve hüsrandan kurtulmak istiyorsan asrının dava insanı olarak felaha koşacaksın. Unutma, felah düşüncesi sadece dünyevi refahı değil, insanın gerçek dünyası olan ahireti de kapsaması gibi; husr düşüncesi de sadece dünyevi başarısızlığı değil, aynı zamanda ahiretteki başarısızlığı da kapsamaktadır.
Lügatte 'husr' kelimesi, "kâr'ın zıddı" olarak tarif edilmiştir. Ticarette bu kelime genel olarak bir işte zarar etmek veya iş hayatında sürekli zarar etmeyi ifade etmek için de kullanılmaktadır.
Eğer insanlık hüsrandan kurtulmak istiyorsa çekişme ve ihtilaflarını bir tarafa bırakıp Allah (c.c)'ın ipine sarılmalı ve Resulü'nün sünnetine ittiba etmelidir. Aralarındaki çekişmelerde de Allah ve Resulü'nü hâkem kabul edip sonra o hükme razı olmalılar ki felaha erebilsinler.
Kur'an'da, "Hayır öyle değil; Rabbine and olsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hâkem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar." (Nisa:65) buyrulmuştur.
Peki iman etmekten kasıt nedir? İsterseniz biraz da bu konuyu irdeleyelim:
Birincisi, Allah'a iman etmektir. Sadece varlığına değil, aynı zamanda tek ilah olduğuna, şeriki olmadığına; insanların ibadet edeceği yegane zat olduğuna; dua ve tevekkül edilecek varlığın ancak O (Allah) olduğuna; ancak O'nun emirlerine uyulup ancak O'nun yasaklarından kaçınılacağına; O'nun farzlarının yerine getirilip; men ettiklerinden uzak durulacağına; her şeyi duyan ve görenin ancak O olduğuna; insanın sadece fiillerini değil, aynı zamanda fiillerini harekete geçiren gizli niyetlerini de bildiğine inanmaktır.
İkincisi; Resulullah (s.a.v)'a inanmaktır. O'nun Allah tarafından tayin edilmiş hidayet rehberi olduğuna; getirdiği öğretilerin Allah katından ve hak olduğuna; O'na kayıtsız şartsız itaat etmenin zorunlu olduğuna iman etmektir.
Üçüncüsü; Ölümden sonra tekrar diriltileceğine iman etmektir. Bu dünyada işlediği amellerin hesabını Allah'a verecek ve bunun sonunda güzel olanlar mükâfatlandırılacak, kötü olanlar da cezaya çarptırılacaklardır.
Elhasıl emr-i bi'l ma'ruf ve nehy-i a'nil münker vazifesi İslam Ümmetine farz kılınmıştır. Bu farizayı yerine getiren ve itidal üzere bulunan ümmete bunun için en hayırlı ümmet denmiştir. Bu vazifeyi ihmal eden Müslümanlar şahsi olarak hak üzerinde bulunsalar da, toplumun bozulmasına seyirci kaldıkları sürece hak üzerinde kaim kalamayacakları gibi, hüsrandan da kurtulamayacaklardır.
Ümmetin direnen hayırlı azizlerine selam olsun!