Dinleme türlerini bilme üzerine-1
Bu haftaki yazımda, dinleme türlerinden birkaçını kısaca irdelemeye çalışacağım. Daha önceki yazılarımda, dinlemenin bir sanat olduğunu ve sağlıklı iletişimin sağlanıp mesajın yerini bulması için de, dinlemenin konuşmadan daha etkili olacağını yazmıştım. Günümüz dünyasında, kitle iletişim araçlarının yaygınlık kazanmasıyla birlikte, Müslümanların birbirinden daha çok haberdar olup ümmetin derdiyle hemhal olması gereken yerde, tam tersi bir durumun yaşanması acı bir tablo gibi durmaktadır. Müslümanların başını kuma gömerek ümmetin sorunlarına bigane kalıp vurdum duymaz davranması da işin cabası... Çok uzak diyarlara uzanıp teselli bulmaya çalışan bizler, ne yazık ki yanı başındakileri görmüyor, duymuyor ve dinleme zahmetinde dahi bulunmuyoruz.
Oysa ki yüklendiğimiz vazife, ehli dil ve ehli hal olmamızı gerektiriyor. Yani gönül ehli olup halden ve dilden anlayan dava insanı olmalıyız ki insanların gönlünde taht kurma imkânı bulabilelim. Çünkü Allah Resulü Hz. Muhammed (s.a.v) de ehli kalb, ehli dil ve ehli gönül bir peygamber olup ümmetinin gönlünde taht kurmuştur. Ümmetçe bunun böyle kabul gördüğünden de şüpheye mahal yoktur. Muhammed Allah'ın Resulüdür; O, övülmüş ve âlamlere rahmet olarak gönderilmiş bir rehberdir. Resulullah (a. s) –haşa- bazı insanların sahip olduğu saplantılı ruh haline benzer bir ruh haline sahip değildi. Bunun için insanlığın O'nu can kulağıyla dinlemesi ve ittiba etmesi elbette ki insanlığın yararınadır. Saplantı ve sapıklık içinde olan Utbe, Şeybe, Ebu Cehil ve Ebu Lehebler velev ki O'nu dinlemeseler de bu böyledir.
Malumunuzdur, saplantılı kişiliğe sahip insanlar, onlara ne söylerseniz söyleyin saplandıkları konunun dışına bir türlü çıkmazlar. Bu tipler, anlatılan şeyleri doğru algılayıp kavrama yeteneğinden de mahrumlar. Çünkü bu tipler sürekli ön yargılarını öne sürüp saplantılı ruh halleriyle dinledikleri için, vahiy dahi onların cehalet kirlerini gidermemektedir. Bunlar bilinçten yoksun tiplerdir. Saplantılı ruh haline sahip bu tiplere göre, bazı konular ya hepten iyidir ya da hepten kötüdür. Doğrusu Müslüman kişi toptan kabulcü veya toptan retçi değildir. Bu tür saplantısı olan insanların sağlıklı dinlemeleri mümkün değildir. Bu dinleme türü saplantılı dinlemedir.
Yüce bir ahlak üzere bulunan ve güzel ahlakı tamamlamak için gönderilen Allah Resulü'nün, Allah'a davet yolunda aceleci davranmayıp söz hakkını her zaman muhatabına tanıdığını biliyoruz. Hatta Fussilet suresini okumadan önce İslam'a davet ettiği azılı müşrik Utbe b. Rabia'yı sabırla dinlediği siyer ve tefsir kitaplarında yazılmaktadır. Çünkü O, dinlenmek için dinlemenin gerekliliğine inanan bir elçiydi. Elhasıl insanın ruhunun dinginliğine kavuşmasının ancak dinlemek ile mümkün olabileceğini ümmetine öğretiyordu. Çünkü bu naçar ümmet dün olduğu kadar bugün de O'nun öğretilerine muhtaçtır. Ümmetin derbeder halden kurtuluşa ermesi için de bir daha "Lebbeyke Ya Resulullah ! demesiyle mümkün görünmektedir.
Bir diğer dinleme türü görünüşte dinlemedir. Bu dinlemede dinleyici bazen dalar gider. Gözleri konuşmacıda kalır¸ ama düşünceler başka yerdedir. Bu tipler, görünüşte dinliyor gibi görünürler ancak bunlar -teşbihte hata olmasın-başka alemlerde dolaşmaktadırlar. Hani bu tipler için; 'bedenen içeride olup ruhen dışarıda olanlar' deyimi kullanılmaktadır. Resulullah (s.a.v) muhataplarını bütün bedeniyle dönerek dinlediği için bu hususta da bize örneklik teşkil etmektedir. Öyle ise konuşmacıya bedenimizle dönüp onunla göz teması kurmamız, dinlemede peygamberi bir tavır olarak kabul edilmektedir.
Allah Têala Zümer suresi 18. Ayette şöyle buyurmaktadır: "Onlar ki, sözü dinler ve onun en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah´ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahipleridir."
Savunucu dinlemede de, dinleyici konuşanın her söylediğini, kendine yöneltilmiş bir eleştiri olarak düşünür. Konuşmacının açık aradığını ve kendisini zor duruma düşürmek istediğini düşünebilir. Bu tür insanlar, dinlerken devamlı olarak kendilerini savunmak isterler. Hatibin konuşmalarından kendilerince anlam çıkarmaya çalışmaktadırlar. Dinleyici kendine "Konuşmacı burada acaba bana kel mi demek istedi?" gibi şüpheci soruları sorabilmekte. Demek ki dinlemenin verimli olması, her şeyden önce dinleyicinin rahatlığına bağlıdır. Dinleyici ön yargılarını bir tarafa bırakmadan dinlediklerinden istifade edemeyeceği de bir hakikat gibi durmaktadır.
Allah bizi hakkıyla dinleyen ve hakka tabi olanlardan eylesin!
(Devam edecek...)