Müminlerin sevinmesi yakındır
Kim bilir gelecek ne fetihler, ne güzellikler saklamaktadır. Öyle ise ümidini muhafaza edip geleceğe umutla bakmalısın ey dost. Çünkü ümidini kaybeden her şeyini kaybetmiş sayılır can yoldaşım. Hem gecenin en koyu anı, sabahın en yakın olduğu an değil midir? Fecr-i kazıba aldanma, çünkü sırada fecri sadık vardır. Şafak söker sökmez sen yollara düş. Emelin, derdin ve düş'ün davan olsun.
Madem hakikat böyledir; öyle ise gel ey dost, yola ram ol, mazluma can ol ve bu kurak topraklara ekilen umut ol ki nesli ati dirilsin. Ya da Nazmı Cedidin etrafında pervane olmuş Asım'ın nesli yetişsin. Bedeller ödemeyi göze al ki zemherir kışlar tez geçsin ve cennetasa elvan çiçekleri bitiversin bu çorak topraklarda. Bil ki bu yolda gevşemek ve üzülmek yok, çünkü biz inanıyoruz ki "Allah iman edenlerin dostudur ve onları karanlıktan nura çıkaracaktır."
Allah, iktidarı elbette ki mazlum ve mustaz'aflara vermek istiyor. Ancak mustaz'afların da bunu hak edecek ihlas ve samimiyete sahip olması gerekir ki Allah kendilerine yardım etsin. Ayrıca yönetim yükünü kaldıracak manen güçlü omuzlar olmalı ki bu emaneti kaldırmak ve elde tutmak mümkün olsun. Allah (c. c) Kur'an'da: "Emaneti ehline veriniz" buyurmaktadır. Niçin? Çünkü emanet ancak emin ve ehil ellerde korunabilmektedir de ondan.
Asr-ı Saadette Resulullah'a ve beraberindeki bir avuç mümine yardım ve fethini gönderen Allah Teâlâ, hiç şüphesiz ihlasla çalışan bu asrın Müslümanlarına da yardımını göndermeye muktedirdir. O, -haşa- gücünden bir şey kaybetmemiştir. Hayat vermeye ve öldürmeye devam etmektedir. O'nun görevli melekleri bugün de istirahate çekilmiş değildirler. Müslümanların mevcut durumuna bakıp değerlendirme yapanların, bir an karamsarlığa kapılıp hayal kırıklığı yaşamalarını da normal karşılamıyor değilim. Kim bilir istikbalde Allah'ın ne güzel zaferler sakladığını? O'nun katındaki güzellikler saklıdır. Allah'ın inananlara lütufta bulunup sevinçle hamd edecekleri günleri göstermesi yakındır inşallah.
Allah'ın fetih ve yardımı geldiğinde ve insanların adalet üzere birleştiğine şahit olduğumuzda, Rabbimizi hamd ile tesbih edip şükür secdesine kapanacağımız günler yakın değil midir? Yusuflarımızın gömleğinin arkadan yırtıldığı gerçeği, iktidardakiler tarafından bilinip, Yusuflara zindan kapılarının aralandığı ve sevdikleriyle kucaklaştığı günler yakın değil midir? Acaba yed-i beyda ülkesinde, yani Mısır zindanlarındaki mazlumların felaha erecekleri sabahlar yakın değil midir?
Bu halkın kendi tarihine, kültürüne, örfüne, diline, dinine ve birçok İslami değerlerine yabancılaştırılarak kişiliksiz yığınlar haline getirildiğini bilmeyenimiz mi var? Beri tarafta, İslam dışı izmlerle kafası karıştırılıp bunaltılan ve iki arada bir derede sıkıştırılmış insanımızın, 'zulümden bizar olduk, yetti bu zulüm' seslerinin yankılanması yakın değil midir? Yetmedi hafıza kodlarıyla oynanıp "ed-din" yani Allah'ın dini kendisine unutturulmak istenmiştir. İslam, halka doğru öğretilmediği gibi, halk bildiklerini pratiğe yansıtmada da problem yaşadığı için, teoride Müslüman olduğunu iddia edenler, ne yazık ki siyasi tercih noktasında da zalimlerden yana tavrını belirleyip hem dünyalarını hem de ahretlerini berbat ettiklerine şahit olmaktayız.
Hani Resulullah'a gelen vahiy bir süre kesilmiş ve haliyle bu duruma çok üzülmüş ve perişan olmuştu. Allah'ın kendisine darıldığını, terk ettiğini sanıyor ve kusurun kendisinde olduğunu sandığı için vahyin kesilmiş olmasından korkuyordu. Bunun üzerine Duha Suresi nazil olmuştu.
"Rabbin seni terk etmedi ve darılmadı. Gerçekten sonraki (ahret ) ise, senin için evvelkinden (dünyadan) daha hayırlıdır. Elbet Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut olacaksın." (Duha:3-5.)
Küfür ile imanın mücadele ettiği bir dönemde, gücünü Allah'tan (c.c) alan Hz. Muhammed (s.a.v) için vahyin kesilmesi, O'nun yapayalnız kalması demekti. Üstelik düşmanlarının şamataları, O'nun üzüntüsünü bir kat daha artırıyordu. Dün Hicaz yarım adasında Allah'ın Resulüne (s.a.v) küfür düzenleri adına eziyet edenler; bugün ulusalcılık, laisizm, sosyalizm gibi ideolojiler uğruna aynı zulmü Allah dostlarına reva görüyorlar. Dün Mekke'de Şirk ve Tevhid'in mücadelesi aşikârdı. Günümüzde ise İslam düşmanları daha tehlikeli ve sinsi bir yöntemle Tevhit –Şirk karması bir akideye sahip belamları kullanarak sahaya inmeleri, işimizi daha bir zorlaştırmaktadır.
Aslında bununla yapılmak istenen 'Dırar mescidi' projesini devreye sokarak İslam'la savaşmaktadırlar.
Allah, öyle bir zamanda Resulullah'a vermiştir ki, her taraftan İslam'ı yok etmek için fitne rüzgarları esiyordu. Müslümanlar Mekke'de bir avuçtu. Görünüşte, o dönemde Resulullah'ın bir avuç Müslümanla muzaffer olmasına küçük bir ihtimal bile yoktu. Tam o sırada Allah (c.c) Resulü'ne: "Perişan olmayın, üzülmeyin. Başlangıçtaki zorluktan sonra her gelen merhale daha iyi olacaktır. Senin gücün, izzetin, şeref ve kadrü kıymetin artacaktır. Tesir ve nüfuzun yayılacaktır. Bu va'd sadece bu dünya ile sınırlı değildir. Ahirette de senin mertebe ve derecen yükselecektir.''
Allah, Resulüne çok yakında vereceğini ve O'nun memnun kalacağını vadetmiş. Bu va'd, Rasulullah'ın hayatında bile gerçekleşmiştir. İnşallah Allah'ı (cc) seven ve Resulullah'a ittiba eden kardeşlerimiz de bu dünyada zaferi tadacaklardır. Sabreden zafere erer.