İlginç Kareler: Tarih tekerrür etmesin!
Türkiye’deki Müslümanlar için büyük bir çığır açan değerli bir âlim ve rehber şöyle demişti zamanında: “Zalimden size müşfik davranmasını beklemeyin!”
Yani zalimin tanınması ve ona göre hareket edilmesi gerekir.
Zalimden merhamet beklemek bir acizlik olduğu gibi onun önünde diz çökmek de zillettir.
Bugüne kadar zalimden medet uman tüm mazlumlar daha fazla zulme uğramışlardır.
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri Granada’dır.
İber Yarımadası’nda 711’de başlayan İslam Hâkimiyeti üç yüzyıldan uzun süre tüm Avrupa’yı sarsacak fetihlerle insanlığa nurani bir devrin kapılarını açmayı başardı.
Hatta öyle ki birçok araştırmacı; bugünkü Avrupa ve Batı Medeniyeti’nin temelinde Endülüs İslam Medeniyeti’nin bulunduğunu ısrarla belirtir.
Derken Ümmetin en büyük sıkıntısı olan ‘Dünya malı, aşırı lüx, şatafat ve makam çekişmeleri’ baş gösterdi.
Artık Endülüs’te işler tersine dönerek ‘Duraklama ve Gerileme’ devri başlıyordu.
Hristiyan krallıklar, Papa’nın önderliğinde birleşerek güçlerine güç katarken Endülüs’te durum tam tersine dönmüştü.
Mülûkü't Tavaif denilen dönemde Endülüs’te 22 ayrı Emirlik kurulmuş ve her biri tek başına birer ‘Şehir Devleti’ olarak kalan yönetimler, Hristiyanlar tarafından birer birer kolay lokmalar halinde yutulmaya başlanmıştı.
Birlik içinde olduklarında Avrupa’nın en güçlü ordularını dize getiren Endülüslü Müslümanlar (ve onların basiretsiz Sultanları) ayrı düştüklerinde Hristiyanların önünde birer oyuncağa dönüşmüşlerdi.
Papalığın uzun uğraşları netice vermiş ve RECONQUİSTA (yeniden fetih) denilen zulüm döneminin korkusu Müslümanları çepeçevre sarmaya başlamıştı.
Hristiyan’lar Reconquista ideali ile Müslümanları Avrupa topraklarından büsbütün atmak için saldırılarını artırıyordu.
İlk önce Tuleytula Emirliği kaybedildi. Ardı sıra Zaragoza, Toledo, Sevilia, Valensia… ve Müslümanların en büyük en gelişmiş şehri olan Kurtuba kaybedildi.
Her şehir kaybedildikçe insanlar güneye akın etmiş ve nihayette Granada’ya sığınan insanların sayısı milyonu geçmişti.
Endülüs İslam Medeniyeti’nin parlak yıldızı ve son incisi olan Granada, Papa’lığın bir araya getirdiği Hristiyan Leon ve Kastilya Krallıkları ve Fransa’dan gelen destek kuvvetler tarafından 10 yıl süren uzun soluklu bir savaş, kuşatma ve sıkıştırma ile teslim olmaya zorlanmıştı.
Hristiyanların (Din, namus ve can hürriyeti konusunda) sözüm ona güvence vermesine aldanan dönemin sultanı XII. Muhammed, ordusuna teslim olma emri vererek ZALİMLERİN ŞEFKAT göstereceklerine aldanmıştı.
Hristiyanlar ilk günden başlayarak soykırım ve sürgüne başvurarak Müslümanlara kan kustular.
Dün yaşanan olayların ışığında Gazze’ye baktığımızda bir kötülük ve zulüm ideolojisi olan Siyonizmin aynı taktikleri uyguladığı görülür.
Siyonist zihniyet 1990’larda Tel Aviv akademisyenlerinden oluşan bir heyeti İspanya’ya göndererek bir ülkede ‘Müslümansızlaştırma’ politikasının nasıl yönetileceği konusunu araştırıp Siyonist işgal yönetimine geniş bir rapor sunmuşlardı.
Terörist işgal rejimi, bu raporu başta Hindistan olmak üzere bazı ülkelere pazarlayarak oralarda da Müslümanlara karşı operasyonların başlamasına yol açtı.
Nihayette gelinen noktada Gazzeli Müslümanlar ile bu topluluğu üstün vasıflarla yetiştirmeyi başaran HAMAS’ın oynanan oyunu iyi gördüğü ve Zalimlere karşı hiçbir şekilde müsamahakâr davranmadığı gibi onlardan şefkat beklentisiyle hareket de etmediği görülüyor.
2,3 milyon insanın aynı duygularla hareket etmesi ve Zalimlerin şefkat göstermesini beklememeleri HAMAS için en büyük başarıdır.