• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Kelimeler ve kavramlar bir toplumun mayası olan kültür ve değerlerin ruhunu taşır. Bir kelime ve kavramın değişimi veya tahribi kültürel anlamda da tahribatlar meydana getirir.

Bir  atasözü, özdeyiş, deyim veya şiir olduğundan farklı bir dilde kullanıldığında, kulağa tatlılık veren bu ifadelerin, insana eza veren ifadelere nasıl dönüştüğüne şahit olmuşsunuzdur. Ortada ne kafiyeden ne rediften ve ne de ahenkten eser kalmamakla beraber anlam açısından daralmalar ve hatta yok oluşlar meydana gelir. Bu sadece başka dillere tercüme etmekle alakalı değildir.

Örneğin; geçmişten gelen ve kültürel kodlar taşıyan atasözleri ve deyimler kalıplaşmış ifadelerdir. Bunların yerine Türkçeden eşanlamlı kelimeler kullanmak bile anlam ve eser açısından tam bir faciadır… Diğer taraftan Türk Dili ve Edebiyatının yaşayan duayenlerinden olan Hayati İnanç, kendisine yöneltilen;” Stres kelimesi yeni bir kelime olmasına rağmen neden bunu hiç kullanmıyorsunuz?” sorusuna verdiği cevap konunun önemi ve mahiyeti açısından zikredilmeye layıktır.

Hayati İnanç; “Onlarca farklı yaşantı ve duyguyu dilimizde  on beş-yirmi tane kelime ile ifade edebiliyorken, neden onca duyguyu sadece tek bir kelimeye hapsedeyim?…” şeklinde bir yanıt vermişti. Çok masumca gözükmesine rağmen ne kadar da vahim bir durum değil mi?

 En basitinden zikrettiğimiz bir iki örnek bile, kelime ve kavramların o toplumu ayakta tutan direkler olduğunu göstermesi açısından yeter de artar bile. Anne sütünün doğan bir bebek için önemi neyse, birey için de gözlerini açtığı bir toplumda kelime dağarcığını doldurduğu ilk kelime ve kavramlar da o kadar önemlidir. Biri ferdi, diğeri de kültürü ve dolayısıyla da toplumu ayakta tutar.

 Bu açıklamalardan sonra bir toplumun içine yabancı kavramların zerk edilmesi veya toplumun alışa geldiği kavramların, modern veya ulusal (tek tipçi)  gerekçeler öne sürülerek başka ifadelerle biçilmesi veya toplumsal bütünlüğü tamamlayan başka dillere müdahale edilmesi bir facia değil de nedir?  Bin yıllık tecrübe, bilgi, birikim, kültür ve değerler adına her ne varsa, hepsi açısından binler cinayet demektir.

 İşin ilginci bunu yapanların çoğu bu konunun öneminden gafil değildir. Kimi Kur’ani ve dini kavramlar, kimi de kültürel kodları yüklenen kavramlar üzerinden sinsi bir şekilde toplum mühendisliğine soyunmuş durumda. Bu arada Müslümanların yaşadığı beldelerde kültüre yönelik yapılan her bir girişim aslında dine karşıdır. Çünkü yüzlerce yıl İslam ile yoğrulmuş ve kemikleşmiş bir kültür, İslam’dan bağımsız değildir. Bu yüzden sinsi planlar doğrudan dinden ziyade kültür ve dolayısıyla da kavram ve kelimeler üzerinden devreye sokulur.

 Efendimiz(a.s.v), gittiği her yerde cahili kültüre ait kavramları İslami olanlarla değiştirerek ve İslam’a zıt olmayanları da olduğu gibi bırakarak cahili kültür ve adetlerle mücadele etmiştir. İnsan isimleri de buna dahildir. Yesrib şehrinin Medine olması, Müslüman olduktan sonra el Asi isminin(isyan eden) Muti olması gibi… Yani Nebevi usul cahili kültüre karşı temiz olan kavramların yerleştirilmesini ve temiz olanların da korunmasını gerekli kılar…

 Batıl ehli aynı mantığı Müslümanlara karşı uygulayarak temiz olan kavramların yerine gereksiz, anlamsız, batılı ve cahili kavramlar yerleştirerek aksini gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Ve birçok kişi de çağdaşlık, ulusalcılık, gericilik vb. gerekçelerle bunlara alet olmaktadır.

 Bu tiplere “Selamun aleykum” dersin, “Merhaba” derler. “Mübarek olsun” olsun dersin, “ Kutlu olsun “ derler. “ Hayırlı günler” dersin “ İyi günler” derler… Yani doğrudan İslam’ı çağrıştıran ne varsa ona muhalif daha ilginç veya daraltılmış kelimelerle karşılık verirler.

 Aynı zamanda bunların neredeyse hiçbirinde doğrudan İslam’ı anımsatan isimlere denk gelemezsiniz. Kitaplarında, dizilerinde, çizgi filmlerinde Ahmet, Mehmet ve Ayşe gibi isimlere neredeyse hiç rastlayamazsınız.  Rastladıklarınız ise, Neftlix’teki Osman ismi gibi eşcinsellik yatak sahneleri ile veya kötü rollerle verilir. Oyun büyük! Şeklini tahrip edemediklerinin içini tahrip etme oyunu,  şartlandırma ve normalleştirme oyunu! Akıllıya kırk sefer deli dersen, deli olur mantığı. Yeri gelmişken “Z Kuşağı” söylemi de bu mantık açısından çok da masum bir söylem değildir. Birçok uzman bahsedilen kuşakla ilgili “Z Kuşak” isimlendirmesinin doğru olmadığını dillendirmektedir. Haksız da değiller. Biçtim sana uygun kaftanı, şartlan ve uydur kafanı!

 TRT Çocuk  da bu konuda başta güzel bir imtihan verememişti. Çizgi filmlerdeki isim ve karakterler anlamsız kelimelerden oluşmaktaydı. Ege, gaga, gugu, bebe, pepe, müge, mine vs. gibi anlamsız veya doğrudan İslam’ı çağrıştırmayan isimlerin yerine son zamanlarda Ayşe, Ahmet ve Mehmet gibi isimlerin kullanılmaya başlaması güzel bir adımdır. Yalnız içerik olarak da birçok çizgi film değerlendirmeye muhtaç durumda…

 Yani anlayacağımız; kelimeler ve kavramlar, kültürel ve değerler açısından en büyük imtihanlarımızdandır. Bunun önemini yitirdiğimiz anda toplum olarak kaybetmeye mahkumuz, demektir. Eğer böyle bir derdimiz varsa, ki vardır “Ege, Gaga, Gugu” etmeyi bırakıp doğan her bir çocuğumuzdan, her kurumumuza ve işimize kadar İslami isim ve kavramların korunması ve çoğalması için yarışa girmeli ve bunu bir Müslüman olarak büyük bir cihat olarak görmeliyiz.

Selam ve Dua ile.