Bunca Yiğidimiz Dururken!..
Gururum inciniyor, duygularım örseleniyor, kalbim parçalanıyor, sinirlerim zıplıyor ve kanıma dokunuyor. İçimizde dillere destan yiğitler yok mu?
Bir aşağılanma psikolojidir, almış başını gidiyor. Nereye yüzümüzü dönsek, nerede bir Müslümanla bir iki kelam etsek, Müslümanların acılarından ve ahvalinden dert yansak hemen söz; azılı İslam düşmanlarının batıl davaları uğruna ölümü göze alışlarına ve Müslümanların onlar kadar olamadıklarına gelir. Sanal alandan tutun da nerdeyse reel hayatın her alanına kadar bu tür söylemlere rastlamak mümkün.
Peki bu doğru mu? Hemen cevabımın başında ifade etmem gerekirse, bu zamanda dahi öyle yiğitlerin hikayelerini okuyor ve öyle yiğitlerle karşılaşıyoruz ki inanın 21. Yüzyılın Ali’leri, Musab’ları, Ebu Talha’ları, ölüm sarığı ile savaş meydanlarında raks eden Ebu Dücane’leri, paramparça olarak şehadete ermek için dua eden Abdullah b. Cahş’ları, yaşlılığına ve sakat bacağına rağmen topallayarak şehadete koşan Amr b. Cemuh’ları, çocuk yaşlarına rağmen ayak uçlarına ve taşlara basarak kendini büyük gösterip savaşa alınmak ve şehadet şerbetini içmek için çırpınan Üseyd b. Hudayr’ları, Rafi b. Hadic’leri, Enes’leri ve Semüre b. Cündüb’leridir desem abartmış olmam.
Batıl dava sahiplerinin kaçı Şehit Yasin Börü’nün ve arkadaşlarının kahramanlığına ve Şehit Aytaç Baran’ın fedakarlığına sahip? Kaçı dava teslimiyetinde bir Şehit Metin Yüksel yapar? Kaçı Türkiye’den yeryüzünün mazlum coğrafyalarına yayılarak Bosna’da, Afganistan’da, Çeçenistan’da ve birçok beldede şehadete kavuşan Şehit Selami Yurdan ve dava arkadaşları gibi ölüme aşkla koşar? Kaçı çıplak elleri ile şeytanın askerlerinin mermilerini durdurmaya çalışan Şehit Furkan Doğan’ın ve Mavi Marmara şehitlerinin bir tırnağı eder? Allah şahittir ki; Müslümanların içinde şu zamanda dahi davaları uğruna ölüme aşık öyle erler vardır ki yiğitliklerini anlatmaya takat getiremeyiz.
Şubatın soğuğunu kanıyla ısıtan Şubat Şehitleri’ni mi anlatalım? Zindanlarda çeyrek asırları devirmiş ve hala devirmekte olan Yusufileri ve verdikleri bedelleri mi anlatalım? Onlarca gün çırılçıplak işkenceden işkenceye uğramasına rağmen o halde bile namazından geri durmayan yiğitleri mi anlatalım? Şehadetleri bir destan olan Seyyid Kutupları, Şeyh Ahmet Yasinleri, Rantisileri, Çöl Aslanı Ömer Muhtarları, Muhammed Mursileri mi anlatalım? Düğününde yakalanan ve 25 yıl içerde çürüdükten sonra cenaze işlemleri için ailelerine teslim edilen yiğitleri mi anlatalım? Evlendikten sonra zindanlara hapsedilen, çocuğunun doğumuna, evliliğine ve doğan torununun sevincine şahit olamayan erleri mi anlatalım? Zindanlarda işkenceler altında dahi şehadet marşları mırıldanarak ve bahçelerinde koro halinde seslendirerek aşkla cezbeye gelen ve birbirine kenetlenen babayiğitleri mi anlatalım? “Biz, sizin kadını ve şarabı sevdiğinizden daha çok ölüme sevdalıyız.” Diyen ve şehadet aşkıyla kavrulan kahramanları mı anlatalım? “Şehadetle nişanlıyım.” Diyen ve şehitliği düğün olarak gören gençleri mi anlatalım? Canlarını Allah’a satanları, şehitlik sözünü yerine getirenleri veya bu sözlerinin gerçekleşmesi için gün sayanları mı anlatalım? Hangi davanın böyle yiğitleri vardır? Söyleyin Allah aşkına! Hangisini anlatalım?
Peki bu destansı mücadelelere rağmen neden ehl-i batıldan örnekler verir dururuz? İşte bu 21. Yüzyılda Müslümanlara bulaştırılan en büyük hastalıklardan olan, aşağılık psikolojisinden başka bir şey değildir? Bu öyle bir hastalıktır ki; kişiyi kendisi olmaktan çıkarıp başkasına dönüştürür. Bundan dolayı yiğitlerimizin, çalışanlarımızın, kardeşlerimizin, eğitimcilerimizin, öğretmenlerimizin ve dava erlerimizin başarılarını göremiyor ve sürekli başkalarından ilham alma yollarına gidiyoruz. Halbuki bu hastalıktan sıyrılıp kendi içimize, burnumuzun dibine baktığımızda neleri ıskaladığımızı ve hatta batıl dava sahiplerinin, senin yiğitliklerini nasıl da hayranlıkla seyrettiğini fark edeceğiz inşallah.
Selam ve dua ile