Üç diriliş bir direniş etmez mi?
Artık bayatlaşmış söylemleri bir araya getirip de anonim olmuş cümle senfonisini kurma niyetinde değilim. Ayni şeyleri yazmamakla fakat yine de hatırlatma ihtiyacı hissederek yazma arasında bir yerdeyim. Kısır döngü dünyanın hep acılarında hatırlanan vahdet söylemi kısır döngülüğünü korudukça koruyor ümmet üzerinden. Hep kelimeler diriliyor fakat bedenler aciz. Yine de kelam vebalini omuzdan soyutlamak ve belki de içten gelen bir yakarışla yazmak ister...
Üç dirilişten bahsedeceğim. Şehitlerimiz ile Mısır`da ki idamlar, Doğu Türkistan`daki zulümler ve Ramazan! Doğrusu Müslümanların öyle yoğun gündemleri var ki kalem hangi konuya geçiş yapacağı şaşkınlığı içerisinde kalıyor. Ramazan ayı başlı başına bir diriliş, silkiniş, kalkınıştır aslında fakat biz bu dirilişi Ramazan arifesinde yani öncesinde yaşadık.
Şehadet öyle bir insanlara nasip oldu ki hakikaten birçok duygu kursağımıza dizildi. En son Şehidimiz Aytaç Baran, etkileme anlamında herkese bir pay bırakmıştır. Şehadet onu, her hali ve duruşuyla herkese tanıttı. Şehadet, hayatının sesi oldu ve hakiki manada dirilişi yaydı benliğimize. Dava sıcaklığını daha çok hissettirip Habilce bir tarafta olmanın izzetiyle, Kabilce duruşlarının daha bir netlik kazandığı hakikatiyle dirildik! Şehit Yasin`in hocası olan Şehid Aytaç bize de, bir ömür şehadet hocalığını yapacaktır. Şehadet mektebinde yetişen ne çok öğrencileri var oysa... Ve hakeza bizi diriltmeye vesile olacak şehitlerimiz.
Sonrasında ümmetin ‘son dakika`sını titretecek kadar hukuksuzca işlenilen idam kararları bomba gibi oturdu gündeme. Mısır`dan gelen bu haber ikinci acıyı iliklerimize kadar hissettirdi. Ve anladım ki artık idam kararları yürümek ve haykırmaktan başka yapacak işlerimizin olduğu der(di)sini verdi. Ölüme gülümseyerek giden bu insanlar elbette ki bu kokuşmuş ve çürüyen dünyada Müslümanlara ahiret şuurunu vererek dirilişi yayacaktı. Şehid Aytaç`ın derdi, davası, hedefi ne ise Mısır`daki azizlerin de oydu. Değerlerimizi en başa koyma adına örnekliğin resmini çizdiler. Evet, dava yolu bu ve şehitlerle, zindanlarla gidildikçe hakikatini ortaya koyar. Fakat yine de dünyadaki haksızlığı hakka çevirmek için gayret lazım. Zira önümüzde kurşunların hedefi seçilip, ya da idam sehpalarında asılacak olan kardeşlerimizin mazlumluğuna bakıp da dünyayı böyle kabullenmek aykırıdır.
Bitmeyen acımıza bir yenisi daha ekleniyor; Doğu Türkistan! Doğu Türkistan`daki ‘Çin işkencesi` denecek kadar bu söylemi Müslüman kardeşlerimizin bedenlerinde yansıtanlar zulmün daniskasını sergiliyorlar. Sadece resimlerle gözlerimizin tanık olduğu ve birkaç söz söylemenin dışında hiçbir şey yapamamanın derdini zerrelerimizce hissetmeliyiz.
Ve özlemle beklediğimiz Ramazan ayı! En güzel dirilişlere gebe olan bu ay salt benliği sadece kendine çevirmek değil de, ümmet açısından büyük bir derdi sırtlanmayı ve tefekkür heybesine toplum açısından çareler devşirmeyi ister. Allah`a daha çok yaklaşma ve kelamına olan yoğun alaka kendisini bir ömür hissettirecek kadar aklı başa devşirmeli.
Birçok açıdan sınıfta kalan bizler, özellikle ülkemizde ve genelde tüm dünya Müslümanlarının haline bakıp mazlumiyetine tanık olup yapacak işlerimizi ikiye katlama şuuru içerisinde olmak zorundayız. Ki bunca yara kendisine tedavi edilmesini ister ve bunca acıya gark olmuş gözyaşı kendisini sevince hapsetmek ister.
Öncesinde yaşanan olaylar ve hala ümmetin sırtını kambur misali belini kıran sorunlar bizi ‘taklitçilikten` kurtarıp İslam`ın özüne, saflığına ve diriliğine çekmeli. Bu şehadet haberleri; sadece bir haftalığına has değil, hakiki manada ‘dünya başıboşluğunun` bir ömür etkisinde kalırcasına dersini vermeli ve önceliğimize ahireti yerleştirdiğimiz vakit kazanırız bilincini hayata geçirmeli. Yine idam kararları İslam davasına dört elle sarılmanın mühim olduğu ve hakeza yeniden toplum olarak dirilmenin herkesin kendini ‘özüne` çevirmesiyle olacağı şuurunu vermeli. Zulüm altında inleyen kardeşlerimizin hezeyanları akıldan düşmemeli ki bu derdi hep taşıyabilelim. Ve Ramazan ayı sadece bir aylığa has vicdan rahatlaması olarak hissedilmemeli. O ay da gösterilen hassasiyet sınırlı kalıp, tüm günah olacak şeyleri Ramazan sonrasına erteliyorsak bu çetrefilli bir anlayışın ürünü olduğunu gösterir.
Toplum olarak büyük bir değişim, anca hedefimizi hatırlayıp batı dünyasına olan ‘özenti`den kurtulmayla mümkündür. Ve kendi içimizde ‘şucudur-bucudur` anlayışını bir köşeye atmakla bütüncül bir ümmet kavramını nihayete erdirebiliriz. Fakat görmekteyiz ki özellikle kendi ülkemizde dahi alimler/cemaatler arası kıskançlık ve hele ki genç ağızların ağzına yakışmayacak eften püften sebeplerle eleştiri oklarını birbirlerine yöneltmek; bize daha çok ‘son dakika` haber niteliğini taşıyan olayların geleceğini gösterir. Çünkü okları birbirimize yönelttiğimiz kadar kaybederiz. O okları dışarı taşırdığımız kadar kazanırız. Yenilgi yenilgi büyüyen geleceğe doğru giderken ümmet ve acı vakasında mağlubiyetimizi önce kabullenmek zorundayız. Galibiyete imza atmaksa tüm bu dirilişlerin direnişe çevrilmesiyle mümkündür. En başta şeytana karşı direniş. Topluma karşı, dünyaya karşı, süs ve eğlenceye karşı, moda ve gösterişe karşı direniş. Ahlaksızlığa, özentiye, çekişip-didişmeye karşı direniş! İslam düşmanlarına, tuzaklarına, hedeflerine karşı direniş!
Dirilişimiz sağlanıyor, dirilişimizi sağlayacak hadisedeler hep gün yüzüne vuruyor. Fakat dirilişin etkisi dışa vurmuyorsa, hangi dirilişlerden geçersek geçelim bir direniş etmez. Oysa direniş olarak gördüğümüz hadiseler bizde ‘direnişe` dönüşmediği takdirde yerimizde sayıklarız. Ve haliyle ‘direniş` etmeyen diriliş bizi sadece kısır döngü acıların etrafında döndürüp durur. Fakat öyle bir günde öyle bir hesapla karşılaşırız ki... Şehadet mektebinin hocalığını yapanlar kurtuluyor. İdam ipleri onlara en büyük şahit oluyor. Fakat biz kalanlar için imtihan üstü imtihan ikiye katlanıyor ve bu sorumluluk gün geçtikçe büyüyor. Oysa biz Müslümanlar Allah`ın Halife`si olma yolunda ilerlemeli değil miyiz... Rehber de var Önder de... Yol haritamız da var, kılavuzumuz da...
İşte o halde Ramazan`da en büyük diriliş nihayetinde. Ve içinde o kadar büyük ‘dirilişimizi sağlayacak bir besin var ki KUR`AN! Kuran`a doğum gününde onu yeterince anlama sözü verelim. Ayetlerine teslim olma anlamında derinlemesine tefekkür hediyesi dokunduralım kalbine. KUR`AN bizi adam eder. Kulluk derlemesi bir kıvama getirir. Ve umulur ki bu dirilişimiz direnişe kucak açsın!