Hız Çağında Durmak!
Çalkantılı ve birçok detayı içinde barındıran bir süreç içerisindeyiz. Sadece bir bölgeyle sınırlı olmayıp bütün bir dünya ve sadece fakir, mazlum kişiler olmayıp bütün insanlar bu salgın hastalıkla mücadele içerisinde. Hız ve haz çağında yaşadığımız hayat temposuna şamar indirircesine 'dur' dedi sanki. Hep bir şeylere yetişmekte olan koşturmalara 'sakin ol' komutu verdi sanki. Nice ötelerin hayalini yaptığımız ve öyle ki ölümü ötelediğimiz dünyevi önceliklere 'bekle' dedi sanki. Hayat durdu bi anda, yaşam yavaşlamayı öğrendi, insan kendisine bakmayı önceledi. Görünmeyen bir virüs Rabbimizi iliklerimize kadar hissettirdi. İnsan acizliğini yoklarken aslında ruh-i halvet secdelerde kulluğa yönelmek için birçok sebebi var etti. İnsan dünyevi sorunların peşinde koşarken, benliğine döndürmesi gereken asıl sualler karşısında ezildi.
Böylesi bir salgının Allah'tan geldiğine iman ettiğimiz kadar bunda bir hikmet de aramak gerek. Bir uyarı mı yoksa imtihan mı? Esbabı günahlarımız mı yoksa kendimize gelmemiz için bir fırsat mı? İnsanlığın bittiği bir yerde, mazlumun yürek acısına sırtını dönen bir duyarsızlığa ceza mı? Yoksa insanın kendine gelmesi için tefekkür kalkanıyla asli suallerine uhrevi cevaplar bulmaya ve yaşamaya bir sebep mi? Ne olursa olsun Rabbimiz en iyisini bilendir. Bundan dolayı, çok yönlü okumayla kendimize olan mesajı almak da gereklidir.
Gerçekten küresel boyutta aklın ve artık ayakların yetişmekte zorlandığı bir hız çağı içindeydik. Bu süreçte hayallerin de hıza ayak uydurur gibi yılları devşiren düşünceleri de 'ölümsüzlük iksirini' yudumlatırcasına dünyevileşmekteydi. Ertesi gününün yemek derdine düşmeyen sahabe neslinden bir yıllık erzağı evinde olan Müslümanları haline gelirken! Boyları ve enlerince evleri olan sahabe neslinden faizle ev alan Müslüman haline gelirken. Ölümü hatırlamak için evin içine mezar kazan sahabe neslinden ölümü anlatan en ufak bir meselde konuyu değiştirmeye çalışan Müslüman haline gelirken. Ahiret endeksli yaşayıp ibadeti hayatın merkezi haline getiren sahabe neslinden dünyevi yaşamı iliklerince yaşayan Müslüman haline gelirken aynı yolun yolcusu olup da ne kadar da ayrı düştüğümüz pek aşikârdı.
'Durdurun çağı, inecek var!' diyen yazarın çağrısı sanırım hepimiz için olmalıydı. İşte bu salgın bize biraz durmayı, beklemeyi, yetişme endişesini atmayı, koşma yerine duraklatmayı öğretti sanırım. Ya da öğrenmemiz gerektiğini hatırlattı.
Evet duralım. Kendimize odaklanalım. Ruhumuzla yüzleşelim. Benliğimizi keşfe çıkalım. Ailemizi tanıyalım. Evimizi imar edelim. Hayat telaşesine yetişmeye çalışırken ihmal ettiğimiz ibadetin ruhunu yakalamaya çalışalım. Dua ve tövbelerimizin varlığına hamd ederek soluğumuzu bu yerlere harcayalım. Hâsıl-ı kelam dışardaki serüveni içeri taşıyalım. Ama durarak, tefekkür ile kendimizi ve çağı okuyarak.
Ve duam odur ki, Rabbim bizi bu salgından bir an önce kurtarsın ve tekrar hayata dönüşümüz önümüzde duran bahar gibi yeni dirilişlere gebe olsun.