Yahudi İle Savaşımız – Seyyid Kutub
Seyyid Kutub’un “Yahudi ile Savaşımız” eserinden istifadeye bir pasaj üzerinden devam ediyoruz.
Kitabın başında Zeynelabidin er Rikabi'nin güzel bir ön bilgi çalışması mevcut. Bu çalışma, masonluğun ve siyonizmin bağını, emellerini ve bu uğurda yaptıklarını ifade etmesi açısından değerlidir. Mümkün olursa bu yazımızda sadece bu hususa değineceğiz.
Yazar, Hz. Musa'nın doğumundan Yahudilerin sürgün ediliş ve sonrasındaki süreçle ilgili bilgiler veriyor. Bu bilgiler, bizlere yol göstermesi açısından önemlidir. Burada dikkatimizi çeken asıl mesele, özellikle masonluğun ve siyonist fikriyatın oluşum ve gelişim evrelerini etkileyen unsurlardır.
Sürgün tecrübesi, çıkardıkları fitne sebebiyle bir devlet olmaktan mahrum edilmiş ve her gittiği yerde dışlanmış olan Yahudilerde tersine etki olarak kendisini ezen ırklardan üstün olduğu inancı yerleşmiştir. Dünya hakimiyeti idealini gerçekleştirmek ve diğer dinleri mahvetmek için masonluk yöntemini kullanmışlardır. Diğer dinleri tezyif ve tahkir ederek ve tüm dinlere eşitmiş gibi davranarak gizliden gizliye siyonist doktrine hizmet etmişlerdir. Başarıya ulaşmak adına diğer milletlerin zaaflarından yararlanan ve özellikle siyasi mevkide olanları ağına düşüren bu melun düşünce, yeri geldiğinde bunu kullanmaktan da geri durmaz. Güncele yorduğumuzda dünyada bunca suskun ve hatta terör devletine destek sunan siyasi figürlerin, çocuklar üzerinde kötü emelleri sebebiyle yargılanan Epstein'in listelerinde yer alması, tesadüf olmasa gerektir.
Yazara göre mason doktrin insanları aldatmak, gaye ve maksatlarına alet etmek için "hoşgörü, kardeşlik, hürriyet, eşitlik" gibi bazı etkili sloganlar kullanır. Halbuki bu sloganlar, Yahudi olmayanların refah ve saadetini, sulh ve selametini, ahlak ve imtiyazını ve devletlerin temelini kemiren kurtçuklar gibidirler. Sorun bu kavramlarda değil aslında, bu kavramları kimlerin kullandığındadır zira. Tilkiye slogan at demişler o da "tavuklara özgürlük!" demiş. Bu da o minvaldedir.
Bu yapıların dini ve siyasi davalardan uzak, hür insanlar meydana getirme amacı taşıdığı düşünülür. Oysa bunun da bir aldatmaca olduğunu belirten yazar, Marx (İngiliz locasına bağlı 31. dereceden mason), Lenin ve dahi birçok zıt fikir ve siyaset önderlerinin altı deşildiğinde masonluğunun ortaya çıkacağını belirtir. Bu yönüyle kapitalizm, komünizm gibi birbirine zıt fikirler, ‘görünüş’ itibariyle zıttırlar. Bu görüşler, zıt gibi görünse de aslında aynı amaca hizmete matuf bir karakterde oldukları, basiretli gözlerle görünebilir. Marx'ın deyişiyle söyleyecek olursak: "Dünyanın egemen fikirleri, egemenlerin fikirleridir."
Mason yapıya tekrardan devam edecek olursak… Öncelikle dinlerine veya milletlerine değil, mason öğretiye bağlılıkla bağlanan insanlardan müteşekkil bu yapıyla dünyada seküler bir yapı kurmayı da hedefleyen masonların insanı süfli ihtiyaç sahibi bir beşer konumuna düşürme, kitleleri eğleyerek peşinden sürükleme misyonu da vardır. Buna komünist idealin nesil meselesine bakış açısıyla yaklaşabiliriz. Aile mefhumunu ortadan kaldıran ve onu üretim birimi konumuna düşüren bu yaklaşım, toplumsal bağlarından kopmuş ve ilkelliğe dönmüş bir toplum dizayn etmeyi amaçlar. Kapitalizm ise buna özgürlük kılıfına uydurarak yapar ve meşhur sapkınlıkları özgürlük ve kişisel tercih formunda dayatır. Fıtrata savaş açar, normali anormal olarak gösterir ve kendi normlarını dayatır.
İslam'a göre din demek, devlet demektir. Dinin devlet üzerindeki etkisini ortadan kaldırmak ile dinin hayata yansımasını kesen bu öğreti, şu anda dinin müntesiplerine dinî kavramları öcü gibi göstermeyi başarmıştır maalesef. Aynı zamanda kendi mamulü olan çözülme ve bozulmaların faturasını dine ve dindara keserek de durumdan paye almaktan geri durmaz.
Baba ve annelerin, evlatları üzerindeki eğitim, itaat ve gözetim konusundaki haklarını inkar ettiren bu zihniyet, gelişimin lokomotifini çocuğa vererek trenin raydan çıkmasına ön ayak olur. Babanın etkisinin yok olduğu yerde kendi öğretileriyle büyüttüğü özgür (!) nesillerin yönetilebilir bir kıvama gelmesiyle emellerine ulaşır. Aile içi iletişimin ortadan kaldırıldığı takdirde kişi hayvanlardan da aşağı bir konuma düşer. Her türlü melanete karşı kalkanı yok olan bir neslin tahrip edilişi, gözlerimizin önünde cereyan ediyor maalesef.
Emperyalistlerin ve Siyonistlerin emellerini icra etmek adına masonluğun 15. protokolüne vurgu yapan yazar, masonluğun Müslümanlara karşı yürütülen düşmanlıktaki rolünü, parçalama ve yıkma konusundaki çirkin planlarını belirtmekte, ayrıca bu planlarla kimlerin aldanacağını ve insanları tuzaklarına düşürecek ruhi dejenerasyon ve zaafları açıklamaktadır. Masonların, insanlara rehberlik eden yegane millet olduğunu savunan bu metinde diğer milletlerin geçici menfaatleri düşündüğünü, gururlarının okşanmasından hoşlandıklarını ve bunu cömertçe yaparak onları eğlediklerini, kollektivizm adı altında insanların şahsiyetlerini yok ettiklerini, özgürlük adı altında toplumun çözülmeye götürüldüğünü, insanlığı yavaş yavaş ve şüphe çekmeyecek şekilde imha etmekte olduklarını, çünkü emirlerine itiraz edilemeyecek bir tahakküm kurduklarını belirtir. Ancak bilinmeli ki:
“Onlar tuzak kurdular, Allah da onların tuzaklarını başlarına geçirdi. Zira Allah, tuzakları bozanların en iyisidir.” (Al-i İmran Suresi, 54. Ayet)
İşte Seyyid Kutub da siyonizmin ve masonluğun bu yönüne dikkat çekerek büyük tehlikeyi göstermek ve nasıl mücadele edileceğini anlatmayı murat ediyor, istiyor. Nasip olursa gelecek yazıda ondan istifade edeceğiz.
Rabbim kitaptan ayırmasın!