• DOLAR 32.367
  • EURO 34.669
  • ALTIN 2397.819
  • ...

Bismillahirrahmanirrahim

Tüm dünyanın gözleri önünde, dünyanın en büyük açık hava hapishanesi Gazze’de sergilenen bir soykırım yaşanıyor son günlerde. Savaş hukukunun hiçe sayıldığı, bilinçli bir şekilde savunmasız sivillerin hedef aldığı bu katliam furyası, maalesef nevzuhur etmiş bir vakıa değil. Ancak dünya kamuoyunun kana, yıkıma, ölü ve yaralı insan ‘sayı’sına endeksli insani duygularını pik yaptıracak denli büyük bir zulüm icra ediyor Siyonistler. Vicdanlı her insanın kanının donacağı, gözyaşlarına hakim olamayacağı, öfkesinden ne yapacağını şaşıracağı nice sahneler görüyoruz. İçinde yaralı ve mazlum kadın, çocuk ve yaşlıların bulunduğu hastaneleri bombalamak; yerlerinden ettiği ve dokunmayacakları taahhüdünde bulundukları savunmasız insanları güvenli dediği güzergahlarda vurmak; elektriği, suyu, gazı kesmek, hangi kitaba sığar varın siz düşünün.

 Aslında Siyonist zulmün varlığından değil, etkisini artırışından bahsedebiliriz. Zira Siyonistler, Filistinli Müslümanları ne geçmişte ne de şimdi rahat bırakmadı. Her vakit savunma stratejisi yürüten Hamas’ın bu sefer önleyici taarruza girişmesini bahane ederek yaptıkları sivil katliamında sınır tanımayışları, Siyonistlere karşı en müsamahakar toplulukları dahi isyan ettirecek raddeye geldi. Yurdunu gasp ettikleri, kanına girdikleri, sürgün ettikleri insanlara zulmü bir gereklilik olarak gören bu topluluğun tıyneti, maalesef geçmişte de böyleydi, şimdi de böyledir, haddi bildirilmezse gelecekte de böyle kalacaktır.

Öte yandan izzetli bir direnişle korkuları ve ölümü öldüren insanları görüyoruz. İzzeddin el Kassam’ın izinden giden ve başlarında Hamas’ın olduğu bu mücahitler, her ne kadar zulmü ve ölümleri konuşsak da, hamdolsun ki Siyonistlere dünyayı dar etmeyi başarıyorlar. Yaptıkları ses getiren operasyonla hem Siyonistlere hem işbirlikçilerine hem de Siyonistlerle normalleşmeye (!) çalışan Müslümanlara büyük bir ders veriyorlar. Her geçen gün kendini geliştiren bu yapı, dünya müstekbirlerine karşı Müslümanların yitirdiği Müslüman tavrı tekrardan ifa ediyorlar. Çünkü Filistin direnişinin böylesi mücadeleleri hep var olagelmiştir. Bu mücadelenin her bir ayrıntısı, edebiyat ve sanat dünyasına göz kırpacak denli destansıdır. Bugün ele alacağımız eserimiz de böylesi kitaplardandır: 

Hasan Sabaz’ın “Kuşatma Altında Gazze” romanı, Siyonist işgal rejiminin 27 Aralık 2008'de Gazze'ye yönelik “Dökme Kurşun dediğimiz saldırılarıyla başlayan ve Filistinlilerin “Furkan Savaşı” adını verdikleri büyük mücadeleyi anlatıyor. Bir çırpıda okuyabileceğiniz bu kitapta yazarın akıcı dilini, olaylara ve kişilere hakimiyetini, sunduğu geniş perspektifli ve güncelliğini koruyan analizini, olayın içindeymiş gibi hissettiren edebi dilini, yüklendiği misyonu ve vereceği mesajları seçmedeki başarısını, kuytularda kalmış şahsiyetleri ön plana çıkarmasını çok beğendim. 2008’deki bir savaşı anlatmasına rağmen sanki şimdiki olayları anlatıyor gözükmesi de zulmün tekerrür edişini bizlere hatırlatıyor. Kullandığı dil itibariyle de acıları değil, mücadeleyi ön plana koyması da takdire şayandır. Zira Filistin halkı, ölmek için yaşamanın bilincinde olan korkusuz bir halktır. Onları hakkıyla tasvir edebilmek, hakikaten ancak o süreçlerin bir nebzesini yaşayanlara nasip olur.

Olaylara mücahitler, öncü şahsiyetler, işgalciler, işbirlikçiler, ajanlar, savaş mağdurları, hastane doktorları, UNRWA gözlemcileri, Siyonist askerler, vicdani retçiler gibi birçok kişinin gözünden bakarak anlatması da savaşın boyutlarını gözler önüne süren önemli ayrıntılar sunuyor bize. Gelin bunların her birinde yazarın bize verdiği mesajlara odaklanalım.

Yazar, geniş perspektifin yanında kitabı Muhammed ve İbrahim adında 2 Hamas mensubu istihbaratçı üzerinden anlatıyor. Olayları öğretmen, davetçi ve mürşid Ebu Hamza’nın şehit edilmesi olayı üzerinden kurguluyor. Daha sonra kahramanların sağladıkları çeşitli bağlantılar üzerinden Amerikan ve İsrailli liderlerle ile işbirlikçi yetkililer arasında geçen diyalogları anlatıyor.

Burada dikkatimizi çeken şey, işbirlikçilerin bazı zamanlarda Siyonistlerden bile daha ileriye giden uygulamalarla Müslümanları arkalarından hançerlemeleri ve direnişi akamete uğratmalarıdır. Öte yandan direnişi İslami eksenli olmaktan ziyade etnik milliyetçilik üzerinden kurgulayanların nicelik olarak varlık gösterse de nitelik olarak sadece Siyonistlerin piyonları ve Müslümanların ruhunu içerden çürüten bir ur olabileceğini tekrardan görüyoruz. Çünkü bu mihraklar, ülkemizdeki ırkçı saiklerle hareket ederek içindeki İslam düşmanlığını Arap düşmanlığıyla perdeleyenlerin kara propagandalarına malzeme veriyor maalesef.

Bu kötü niyetli ve Siyonistlerin yararına çalışan güruh, ya meseleye Arap-İsrail gözüyle bakarak “Araplardan bize ne?” diyor ya da kendilerinin Osmanlı düşmanlığını perdeleyerek Filistinlilerin Osmanlı’ya ihanet ettiğini söylüyorlar. Bununla da kalmayarak Filistinlilerin atalarının İngiliz sömürgesi altında topraklarından sürülmesini, direnenlerin ise şu anda olduğu gibi sindirilmesini görmezden gelerek geçmişi kaşıyor  ve “Filistinliler topraklarını sattı” diyorlar. Taş olsa çatlar, gördüğü bu vahşet karşısında; ama kahrolası bölücü ırkçılık ve İslam-Müslüman düşmanlığı, mazlumlara insan nazarıyla bakmalarına bile engel oluyor. Ama sorsan hepsi insancıllar.

Bu propagandayla zihinleri bulanmış Müslümanlar da maalesef gereken tepkiyi ya koymuyor ya da yanlış yerden tavır almak zorunda kalıyorlar. Oysa mümin feraset sahibi olmalı. Bir bedenin uzvu zarar gördüğünde diğerinin de rahat duramadığı bir ümmet olmak varken uğraştığımız şeyler maalesef çok süfli. İçimizin kan ağladığı bugünlerde Müslümanların çare aramak dururken böylesi habis ruhlulara doğruları anlatma zahmetine girme gafleti de acınası halimizi ortaya koyuyor. Rabbim basiret versin.

(Devamı gelecek inşallah)

Abdullah AYYILDIZ