• DOLAR 34.484
  • EURO 36.39
  • ALTIN 2956.285
  • ...

Filistin direnişi, ardından nice öyküleri ihtiva eden büyük bir mücadele tablosu sunuyor bizlere. Gün gelecek her birinin ayrı ayrı hikayeleri anlatılacak gönül coğrafyamızın nadide kalemlerince. Zira yerin ve göğün şahit olduğu, taşlaşmış kalpleri bile rikkate getiren o tablolar hikayeleştirilmeli, çağlardan çağlara yansımalarıyla okutulmalıdır.

Bugün sizlerle 2000'li yılların başlarında kaleme alınan “İntifada Öyküleri” kitabını ele alacağız. Yazar Mehmet Ali Gönül'ün ustalıklı hikaye diliyle kaleminden çıkan bu öykü destesi, özellikle önsözü ile en feci vuruşları yapan bir kitap olarak benim kitap hazinemde yerini almıştır. Yüreği acıyla dolan Filistin halkının sapanlarıyla direnişe ve dirilişe vesile oluşuna kalemiyle şahit olmuş yazarımız.

Kitaba, "Öyküler anlatacağım sana." diyerek başlıyor yazar. Öylesine bir önsözdü ki bu, yazılış tarihinden 20 yıla yaklaşan bir zaman geçmesine rağmen aynı ruhun katlanarak devam ettiğini anlatan öyküler sunuyor hakikaten. Filistin direnişini konu edinen bu öykü destesi, içinde bu mazlum halkın acılarını, çektikleri sıkıntı ve eziyetleri, buna rağmen her daim diri tuttukları direnişi resmetmesi açısından önemlidir.

Yazar, bu hikaye destesini 2005 yılında kaleme almaya başlar. O sıralarda direnişin elindeki en önemli silah, taşlardı. Hamdolsun taşlarla başlayan mücadele, artık Rücum ve Yasin 105 gibi füzelerle farklı bir boyuta evrilerek Siyonistlerin korkulu rüyası haline geldi. Gün gelir uçaksavar sistemlerin de etkin kullanılacağı ve korkulu Siyonistlerin tek dayanağı olan hava sistemlerinin de işe yaramayacağı bir evreye girilecektir inşaallah. Zira yüreğinde şehadet aşkı, idrakinde mücadele bilinci, muamelatında direniş ufku olan bu halk, her yeni ölümle tekrardan dirilen bir zaferin muştusunu taşıyor yüreğinde.

Dilerseniz her bir hikâyeden bizlere yansıyan tablolarla kitabı aktarmaya çalışalım. Haydi bismillah...

Hac sevdası ile yanıp tutuşan Muhammed Hicazi'nin siyonistlerce engellenmesi karşısında sizin de kalbiniz durur.

Mescid-i Aksa'ya bile Siyonistlerin iznince girebilmenin acziyetini anlatan hüzün dolu manzaralar karşılar bizi.

Siyonistlerin en büyük düşmanlarının bebekler olduğunu hatırlatır bize, doğumundan kısa süre sonra şehadete erişen Mazlum.

Zulme karşı bilenen ve şehadetle sevdalanmış Nebi'nin heyecanında, Siyonistlerin yüreğine ekilen korkuyu hissederiz.

Doktor Barush Goldstein'in Halil İbrahim Camii'nde namaz kılarken katlettiği 67 Müslüman özelinde siyonist barbarlığın sözde sivillerinin içinde de en yüksek dozda yaşandığını ve merhamet kırıntısından uzak barbarlığı tasdik ederiz.

Evladı Hüsam'ı, ısrarla duasına eklemesini istediği şehadete uğurlarken Ahmet İsmail'in metanetine... Gelininin durgun melül ve yaralı bir ceylan gibi duruşuna, kocasından gözlerini ayıramayışına... Şehadet şerbetini içen oğlunun sebebiyle siyonistlerce evinin başına yıkılışına ve şehadetine tanık oluruz.

Filistin'deki çatışmaları haber yapmaya giderken küçük bir mücahitten hediye olarak aldığı bir taşı, bir kutsalı avuçluyormuş gibi tutup bağrına basan ve zaferin muştusunu taşlarda gören Terry'nin hali, direnişin ruhunu hatırlatır bize.

Cephane diyerek bombaladığı yerin sivil bir kamp olduğunu anladıktan sonra vicdanının sesini dinleyen josef'in, ardında 200 akademisyeni de alarak siyonist zulme destek olmayacaklarını belirten insani duruşunu da anlatır bize yazar.

Bir şehri ikiye bölen utanç duvarının ardında yılmayan bir dede, oğul ve torunun direnişlerine şahitlik ederiz.

Bir bayram hediyesi olarak aldığı oyuncak tabancayla oynarken siyonistlerce şehit edilen çocuğunun organını bağışlayacağı kişilerden ikisinin İsrailli çocuklar olduğunu öğrendiği halde, çocukların masumluğuna inandığı için kabul eden Ahmet Hatib'in gözünde insaniyetin numunesine şahitlik ederiz.

Hayatın olanca rutininde akademideki yükselişine odaklanan ve kalbi taşlaşan bir akademisyenin gözlerini kapatsa da kulaklarını tıkasa da çocuğunun oyuncağı vesilesiyle kaçamayacağı bir gerçekle, soykırımla yüzleşmeyi de anlatır bize yazar.

Ve Filistin'de yaşanan acıları zaman zaman içinde fırtınalar koparak yad eden bir ihtiyar adamın gözlerinde anlatır bize yazar.

Sabra ve Şatilla'nın nasıl bir katliamdan geçtiğini ailesiyle birlikte şehit olan bir ihtiyarın gözüyle öylesine hüzünlü bir dille anlatır ki siz bile çığrınızdan çıkarsınız.

Utanç duvarlarından geçmek zorunda kalmasına rağmen yüreğindeki doktorluk isteğini diri tutan, ancak okuldan yalnız geldiği bir vakitte siyonistlerce vurulup üzerine 17 kurşun boşaltılan İman el Hams'ın şehadeti, bu barbarlığın nasıl bir boyuta ulaştığını ve durmadan dozajını artırdığı gerçeğini gözler önüne serer.

Peki umut yok mu? Hayır hayır, Filistin direnişinin en önemli özelliği umudun hiçbir zaman yitirilmemesidir. İşte son hikayede de bunu anlatır. Siyonistlerce oraya yerleştirilen ve direniş sonucunda oradan göç etmek zorunda bırakılan Elizabeth, 13 sene öncesindeki bir gerçeği hatırlar. İşini savsakladığı düşündüğü ustaya çıkışırken ustanın "İnsan kendine ev yaparken hile yapar mı?" cevabı ile nevri dönen Elizabeth'in. Ustanın "Bu evi kendime yapıyor gibi tüm ustalığımla yapıyorum çünkü bir gün gelecek bu evde ben oturmasam bile mutlaka bizlerden birinin oturacağını çok iyi biliyorum" sözü 13 sene sonra hakikatine erişmiştir zira.

Allah'ın izni ve inayetiyle tüm Kudüs ve çevresi özgürleşecek ve Filistin asli hürriyetine kavuşacaktır inşallah.

Mazlumiyeti, mahzuniyeti, yaşadığı acılar ve buna rağmen direnişi sürdüren Filistin halkı inşaallah bunu başaracaktır. Çünkü yüce Allah "İnanıyorsanız, en üstün sizsiniz!" (Al-i İmran Suresi, 139. ayet) der bir ayetinde. Yenilgi yenilgi büyüyen, hüzün tablolarıyla yoğrulan zafer tohumlarını eken Filistin halkının şanlı direnişine selam olsun!

Rabbim bu konuda "Müslümanların zaaf ve acziyetinden müteessir olanların susmayıp yazmasını" rica eden şehit Şeyh Ahmed Yasin'in çağrısına kulak veren ve kalemiyle cihat eden başta yazarımız olmak üzere bizleri de bu hayırda pay sahibi kılsın!

Rabbim kitaptan ayırmasın!

Abdullah AYYILDIZ