İMAM GAZZALİ HAKİKAT ARAYIŞI (el Mınkız Mine’d-Dalal) Mütercim: Abdurrezzak Tek Ketebe Yayınları (2. Bölüm)
Bismillahirrahmanirrahim
İlk yazımızda Gazzali’nin entelektüel serüvenine dair malumatları sunmuş, ele aldığı 4 ekolü bu yazımıza bırakmıştık. Entelektüel otobiyografinin belki de ilk nüvelerinden olan el Munkız’dan istifade etmeye bu yazımızda devam ediyoruz.
Gazzali, entelektüel krizden çıktıktan sonra hakikati arayan 4 temel grubu ele alır.
- Düşünen ve akıl yürüten kimseler olduklarını ileri süren kelamcılar
- Talim ehli olduklarını ve hakikati masum imamdan öğrenilebileceğini iddia eden batıniler
- Kendilerininin mantıkçı olduğunu ve kesin delile sahip olduklarını iddia eden filozoflar
- Daima hakkın huzurunda bulunan, müşahede ve mükaşefe sahibi seçkin kimseler olduklarını iddia eden sufiler
Gazzali, ilk önce kelam ilmini asli kaynaklarından araştırmaya başladığını söyler. Kelamın, asli gayesi itibariyle yeterli ancak kendi gayesi için yetersiz olduğunu ifade eder. İslam’ın asıl kaynakları Kur’an ve sünnettir. Ancak gerek toplumların kendi gelenek göreneklerinde olsun, gerekse de fethettikleri yerlerde etkileşime geçtiği toplumların etkisinden dolayı çoğalan bidatlere sistematik bir şekilde sünnet müdafaası yapması adına kelamcıların yaptığının değerli olduğunu ifade eder Gazzali. Ancak Gazzali’ye göre cevher ve araz gibi asli olmayan konular üzerinde çok ehemmiyetle durmaları ve hasımlarından aldıkları öncüllere dayanmaları, onları asli meseleden uzaklaştırmıştır.
Müslümanların o zamanki belki de en önemli açmazlarından biri de felsefedir. Zira tercüme faaliyetlerinin artmasıyla birlikte felsefenin konumu farklı bir noktaya ulaşır. Gazzali, bunun için de felsefenin ulaşabildiği tüm kaynaklarını okur. Ona göre bir ilmin yanlışlığı, ancak o ilmin son noktasına kadar kavranmadıkça bilinemez. Hatta özünü en iyi bilenin düzeyine geçip sonra onu aşmak gerekir ki o ilimde otorite sayılanların farkına varamadığı derinliğin ve tehlikenin farkına varılabilsin. Bu, hakikaten güç bir meziyettir ve Gazzali, çok büyük bir çabayla bunu yapabildiğini ifade eder. Yoksa künhüne varılmadan yapılan her eleştiri, karanlığa atılmış taş hüviyetinde kalır.
Gazzali, felsefeyle ilgili çeşitli sınıflamalarda bulunur. Dehrîler, tabiatçılar ve ilahiyatçıları ele alır. Matematik, mantık, tabiat ilimleri, ilahiyat, siyaset ve ahlak konularına değinir. Gazzali’ye göre filozoflar siyaseti ilahi kitaplar ve peygamber hikmetlerinden, ahlakı eski sufilerde alırlar. Mantık ve tabiatın ele aldığı bazı konuların inkar edilmesi gerekmediğini de belirtir. İlahiyat ile ilgili ise 3 konuda küfre, 17 konuda bidata saptıklarını beyan eder. Ayrıntı için Tehâfütü’l-felasife eserine yönlendirir. Bu yönüyle felsefeden istifade eden ancak tehlikelerini de öne süren birisi olarak karşımıza çıkar.
Nizamülmülk’ün kendisinden ricası üzerine Talimiye mezhebiyle ilgili çalışma yapar. İsmailî Batıniliğin masum imam inancına değinir. Dinî temelli olduğu kadar siyasi bir amaç da barındıran bu mesele, dini zorlukların aslını oluşturur. Vahyin anlaşılmasının ancak masum imam ile sağlanabileceğini iddia edenlerin açmazı, uymak gerektiklerini ifade ettikleri imamın kayıp olmasıdır. Onun yerine dâilerinin rehber olduğu bu anlayışın çürüklüğünü ileri delillerle ortaya koyar. Ehl-i sünnetin buna mukabil cemaat ve icma ile vahyin anlaşılabileceğini belirtmesi, daha gerçekçi bir tutum olarak karşımıza çıkar.
İmam Gazzali’nin aradığı şey, iman ve ilimden sonra amel ve ahlaki yetkinleşmeyle Allah’a yönelerek kemale ermekti. Bu sebeple Talimiyye’nin temelsizliğinden sonra tasavvufa yönelir. Daha öncesinde nazari öğrenimle tasavvufun kıyılarında gezinen Gazzali, ancak zevk ve hal ile tasavvufun derinliğine ulaşabileceğini keşfeder. Şöyle der Gazzali:
“Kesinlikle anladım ki Allah’a giden yolda yürüyenler özellikle sufilerdir. Yaşantıları en güzel, yolları en doğru, ahlakları da en temiz onlardır. Hatta onların yaşantıları ve ahlaklarında en ufak bir değişiklik yapmak ve daha güzeliyle değiştirmek için akıl sahiplerinin aklı, hikmet ehlinin hikmeti ve şeriatın sırlarına vakıf olan alimlerin ilmi bir araya gelse yine de bunu başaramazlar. Çünkü sufilerin gerek zahir ve gerek batınlarındaki hareket ve sükunları, nübüvvet kandilinin nurundan alınmıştır.”
Sufilerin yolu, kalbi yüce Allah’tan gayrı her şeyden bütünüyle temizlemekle başlar. Ve kul, zikirle gark olarak Allah-u Teâlâ’da fani olur. Görünür anlamda varılabilecek her türlü makamın sonuna ulaşan kul, aslında gerekenin başında olduğunun idrakine varır. Böylelikle hiçliğe erişen kul, irade ile elde edilecek olan makamlardan en yücesini dahi elinin tersiyle itebilen bir ruha sahip olur.
Sufilerin yoluna girip hallerini yaşayan Gazzali, peygamberliğin hakikati ve özellikleri hakkında da güzel deliller getirir. Peygamberliğin delillerini ispat ettiği bu bölümde duyular alemi üzerinden örnekler verir.
En son bölümde ilmiyle amel etmeyen alimleri öne sürerek dinden uzaklaşanlara… Tasavvufa vakıf olduğunu iddia ederek dinin emrettiği ibadetlere gerek olmayan bir dereceye ulaştığını sananlara… Hakk’ı bulmanın güç olduğunu ileri sürerek hakikatin müphem olduğunu savunanlara… Peygamberden ve onun hakikatlerinden müstağni bir akıl sahibi olduğunu iddia edenlere cevaplar verir.
Tüm yollar Rabbe gider, varmak isteyen kendine bir yol bulur tabi. Ancak Gazzali gibi nice büyük alimin eninde sonunda yolunun kesiştiği iman-ilim-amel-ahlak bütünlüğünü sağlayan tasavvufun o kuşatıcı iklimi bizleri selamlar. Bu sebeple Gazzali’nin el Munkız eseri, özellikle fikir işçisi olarak çalışan ve çağın handikaplarında bocalarken hakikatten uzaklaşma tehlikelerini görmek ve buna göre tedbir almak isteyenler için önemli bir kaynaktır. Bir pergel gibi idrakimizi olanca genişletebildiğimiz halde sabit kadem sapmadan Hakk üzere kalabilmenin hakkını vermek duasıyla…
Rabbim haktan, hakikatten ve kitaptan ayırmasın!
Selam ve dua ile…