• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

İMAM GAZZALİ

HAKİKAT ARAYIŞI (El Munkız Mine’d-Dalâl)

Mütercim: Abdurrezzak Tek

Ketebe Yayınları                                       Abdullah AYYILDIZ

 

Hakikat arayışı, ilim ve hikmet ehlinin doymak bilmez bir arayışıdır. Bu uğurda nice kitaplar devirmiş, nice rahle ve rıhle tedrisatından geçmiş insan vardır. Hatta bu arayış kimilerini zamanının en üst mertebelerindeyken alıp da bir Allah dostunun yanında hiçliğe erdirmiş, daha sonra da kendinden sonra gelen âlemlere örnek bir şahsiyet inşa etmeye vesile olmuştur. Böylesi insanların çabaları, bizlere ilim, hikmet ve hakikat yolunda rehber olur. Bu rehberlerden belki de en gözdelerinden biri, Ebu Hamid Muhammed Gazzali olsa gerek.

Kaynakların Hüccet-ül İslam olarak da tanıttığı Gazzali, ilim ve hikmet yolculuğuyla da örnek teşkil edecek bir hayat yaşar. Dalaletten kurtuluş olarak gördüğü otobiyografik eseri El-Munkız Mine’d-Dalâl kitabında hakikat yolculuğunu anlatır. Biz bu eseri, tercümesini Abdurrezzak Tez’in yaptığı ve Ketebe Yayınlarının Hakikat Arayışı ismini verdiği kitap üzerinden değerlendireceğiz. Bilinen en eski nüshayı baz alarak ve diğer nüshalarla karşılaştırılarak hazırlanan bu eserden istifade etmeyi murat ediyoruz.

Gazzali deyince dini düşünce geleneğinin sorunlarını, akıl vahiy meselesini, insanın Rabbiyle olan bağını, ahlakilik ilkesi gereğince ele alır. Ele aldığı konular ve ortaya koyduğu tespitleri sebebiyle tarihin herhangi bir safhasında söz söylemiş biri değil, çağlar boyunca değerini muhafaza eden bir âlimden bahsederiz. Dini ilimlere dair tecdit ve ihya çalışmaları, çağdaş bunalımlara karşı verdiği inanılmaz çaba, öte yandan nefsiyle olan muhasebe ve münakaşası, hakikati arama iştiyakı, ilim yolunun yolcularına rehber olacak denli bir hayat hikayesi sunar. XI. yüzyıl İslam dünyasının o çağdaki en başat 4 fikir ve inanç akımını değerlendiren Gazzali, bu eseriyle felsefi şüpheciliğinin ve iman-amel bütünlüğünün temsil edildiği tasavvuf ekolünün veçhelerini bize sunar.

Ele alacağımız Munkız eseri, Gazzali’nin gerek zihni gerekse de ruhi serüvenini anlatır. Bu yolculukta fikri ve ruhi anlamda kendini etkileyen iki olaydan bahseder Gazzali. Uzunca bir çabayla aldığı notları Cürcan yolunda bir eşkıyanın eline geçer. Gazzali notlarını bin bir ricayla geri istediğinde eşkıya, bilgiyi hafızaya yerleştirmek yerine kâğıtlara bırakmasından dolayı onunla alay eder. Bu vesileyle Gazzali, artık bilgileri ezberleme yoluyla içselleştirir.

Özgür tabiatlı ve taklidi sevmeyen bir ruha sahip olan Gazzali, bu eserinde aynı zamanda ilim ehlinin en korktuğu enaniyet ve tefahür krizini yaşadığını da itiraf eder. Hocası Cüveynî’nin vefatından sonra sorgulamaya geçtiği bir anda kendini bulur bu cenderede. Zira makam sevgisi, takdir edilme dürtüsü, bir insanın bırakın kurtulmak istediği, farkına bile varamadığı bir öldürücü dürtüdür. Gazzali’nin bu eleştirisi de hakikaten takdir edilesi bir öz eleştiridir. Zira Nizamiye medreselerinin baş müderrisi makamına gelip de elde ettiği ilimlerdeki ihlasını sorgulaması ve bunun sancısı içinde kıvranması, samimi bir kulluğun yansımasıdır. Ancak buhrandan sıyrılışı çok acı olur. Hatta yaşadığı buhran, onu iki ay kadar hastalık ve safsata derecesinde yorar. Onun tabiriyle “Allah’ın kalbine attığı nur” vesilesiyle kurtulur bu buhrandan.

Buhrandan kurtulduktan sonra hakikati araştırır ve o dönemin önde gelen dört düşünce sistemini ele alır. Ele alırken de her birinin öz kaynaklarının hepsini ele almaya çalışır. Ulaştığı sonuca göre de değerlendirmelerini belirttiği başkaca kitapları vardır. Kitapta o eserlerine yönlendirmeleri de yapar. Bu önemli dört grup, kelamcılar, filozoflar, batıniler (talimiye ekolü) ve sufilerden oluşur.

Fikir karmaşasında bocalayan fikir işçilerine örnek olacak bu hayat hikâyesi, aynı zamanda bir kriz, arayış ve kurtuluş kitabıdır da. Zira bir yanda ilmin her veçhesine dalıp fikri anlamda ayakta kalabilme çabası hem de faydasız ilimden rabbine sığınan Resulullah’ın (sav) izinde gidebilme isteği, bir dengeyi gerektirir. O dengenin bozulmaya uğramasıyla normalde güç olması gereken bilgi, sahibine yük olmaya başlar. Öte yandan ilme yaklaşımı Allah rızası dışında başka amaçların tahakkümü söz konusu olduğunda öğrenilen her ilim, sahibini ateş çukuruna düşüren bir boyuta evrilir. Ancak “derman arardım derdime, derdim bana derman imiş” der Niyazi-i Mısrî. Kendisinin ulaşamadığını fark edip aradığı hakikatin, bilgiye eşlik eden amel ve ahlaklanma sonucu, varacağına inandığı ve insan-ı kâmil olarak tezahür edeceği kendi hakikati olduğunu idrak eder. Bununla birlikte bu hakikat arayışı, çağının en büyük buhranlarına da tiryak olur. Yani bir samimi özeleştiri ile gelen hakikat arayışı, hem kendisinin hem de İslam âlemindeki ilim ehlinin ihyasına vesile olur.

Nasip olursa gelecek yazımızda bu dört ekolü ele almaya çalışacağız.

Rabbim kitaptan ayırmasın!