• DOLAR 34.7
  • EURO 36.773
  • ALTIN 2961.86
  • ...

Kurban Bayramı’nın kuşatıcı iklimine bizleri ulaştıran, o ruhu tekrardan yaşamamıza fırsat veren Rabbimize hamdolsun. İbrahim’ce teslimiyetin, İsmail’ce adanmanın, Hacer’ce tevekkülün nişanesi olan bu kutlu zamanlarda kurbanın ve haccın Müslümanlar için önemi bir kere daha ortaya çıkıyor. Hac ve kurban ile toplumsal dinamikleri harekete geçiren, farklı sosyo-kültürel tabakayı yekûnunda eriten ve hepsini bir ve beraber kılan dinimize şükürler olsun. Evet, bu kutlu vakitler, İslam’ın toplumsal birliği inşa eden önemli göstergelerindendir. Zira dinimiz, Müslümanları her yönüyle “İnsanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet” olarak vasfeder.

Ali İmran Suresi 110. ayette bizleri karşılayan ve ashabı betimlemeyen bu tarifin ana ekseninde ne güç ve iktidar yoğunluğu ne mal ve toprak zenginliği vardı. Onları yeryüzünün öznesi kılan şey, temeli iman ve ahlak zeminine oturmuş, harcı ilim ve irfanla yoğrulmuş, iskeleti adalet ve meşveretle sağlamlaşmış, cihad ve içtihadı gündeminden eksik etmeyen “bunyanun mersus” bir yapıya sahip olmalarıydı. Müslümanlar bu ruhla donandığı ölçüde ihya olmuş, hayırlı bir toplum inşa etmiş; bu ruhtan uzaklaştığı ölçüde imha olmuş ya da edilmişlerdir.

Önceki üç yazımızda Haçlıların imha hareketini, ikame ettiği sosyal-siyasal düzen, diplomatik-askeri başarı ve ilim-irfanla püskürtmeyi başaran ve ye’s bataklığına saplanan Müslüman coğrafyaya yeni bir ümit kandili yakan Nureddin Mahmud Zengi hakkında konuşmuştuk. Bu yazımızda Ali EMRE’nin “Nureddin Zengi (Şark’ın Kandili)” kitabından istifadeye devam edeceğiz. İlk bölümünde değindiğimiz konulara ek olarak değinmemiz gereken yerlere dair yazışmamızda yazarın mütevazi tutumu, nokta atışı tavsiyeleri için teşekkürlerimi şimdiden sunmak istiyorum. Mefkuremizin ve dahi gayemizin ayniyetine memnuniyetimi de belirtmem lazım. Şimdi kitabın analizine geçelim.

“Kudüs’ün özgürlüğü yolunda Müslüman Şark’ı tek bir yumruğa dönüştüren Nureddin Zengi, bunu nasıl başardı?” sorusunun birçok boyutuna değinmiştik geçmiş yazılarımızda. Bunların en önemli etkeni, bir eğitimci gözüyle baktığım vakit, imar ve inşanın en önemli ayağı olarak “İlme verilen önemdir.” derim. Zira medeni bir toplum inşasıdır, Nureddin’in amaçladığı. Bu sebeple 3 sahada alimlere ihtiyaç vardı. Toplumsal düzeni ikame edecek, halka doğru dini anlatacak ve halka cihad ve içtihatta istikamet gösterecek alimler olmalı. Bu sebeple fakihler de, dervişler de, kadılar da, mücahitler de çok donanımlı, hakkaniyetli ve halkla bütünleşik olmalıdır yazara göre. Böylesi bir toplumu inşa etme için imar faaliyetlerine de ihtiyaç vardır.

Yazarımız özellikle “Şehirlere Serpilen İnciler” bölümünde tafsilatıyla anlattığı imar ve inşa faaliyetlerini okuduğumuzda “Acaba Haçlılarla savaşmaktan, isyancılarla uğraşmaktan zaman mı kalmış ki insanın sayarken yorulacağı denli han, hamam, hastane, medrese, ribat, aşevi, kütüphane, camiler yapmış?” demek zorunda kalıyoruz. Öte yandan 1150’li yıllarda şiddetli depremlerle sarsılan bir coğrafyadan bahsediyoruz. Depremlerle her yanda açılan yaraları sarmak için azami gayret göstermiş. Yetimleri de düşünmüş, yolcuları da. Genç kızların ilimle uğraşması için de özen göstermiş. İlim ehli insanları ülkesine davet etmiş. Adeta bir “Nureddin Hicreti” furyası başlamış İslam coğrafyasında. Müslüman’ın Frenklerden ve dahi dindaşı olan Müslüman’dan kaçtığı bir çağda sığınak olabilmiş. Çünkü o, aynı zamanda Necaşi misal adil bir melik olarak da tanınan birisiydi.

Kurduğu müesses nizamla Nureddin, geleneksel İslami ilimlerin ihya edilmesine ön ayak olmanın yanı sıra, Müslümanlar tarihinde bir ilk olan Dar’ul-Hadisleri de inşa etmiştir. Vatanını muhafaza eden askerlerin gösterdiği hassasiyetin aynısını, Kur’an-ı Kerim’den sonraki en önemli kaynağımız olan ve Bâtınilerin suiistimaline, uydurmalarına maruz kalan hadislerde de göstermemiz gerektiğini düşünebilmiş. Kurulan bu ilim dalı, hadislerin geçmişte suiistimaline, şimdilerde ise inkar ve tahfifine karşılık sahih bilgi kaynaklarını oluşturması açısından çok çok önemlidir.

Kudüs’ün fethine giden yolda Haçlılarla mücadelenin yanında İslam birliğinin oluşmasına da önem veren Nureddin, Müslüman yöneticilerle sulh temelli bir yaklaşımda bulunmasıyla da ön plandadır. Zira Harim Zaferi, bu birliğin tesis edildiğinde Frenklerin nasıl bir hezimete uğratılabileceğinin de bir göstergesidir aynı zamanda. Haçlıların tümüyle saldırıya geçtiği bir anda diğer beyliklerde yaşayan dervişleri harekete geçirerek meselenin vehametini kavratmış ve bunun sonucunda beylerin desteği sağlanmıştı o savaşta. Varlık-yokluk mücadelesinde zaferin, birliğin ölçüsü nispetince gerçekleşebileceğini göstermiştir. Kendi aralarında olan husumetlerde de sulhu önemsediğini görürüz. Özellikle Sultan Kılıçarslan ile olan münasebetleri çok mühimdir. Hakkı olandan sulh şartıyla vazgeçtiği, Müslümanlara saldırdığı için tövbeye davet ettiği ve eziyet ettiği halktan helallik istemesini salık verdiği Kılıçarslan’ın dilinden Nureddin’i şöyle över yazar:

“Nasıl bir adam bu Nureddin? Dendiği kadar varmış hakikaten. Ne toprak kavgası, ne ganimet, ne de altın… Başkası olsa bizi soymaktan, şehirlerimize çökmekten başka bir şey düşünmezdi. Adamın derdine bak. Boynumuza bir utanç yuları atıyor sadece. O ipten kurtulmak için elimi çabuk tutacak, Nureddin’i gösterdiği bu merhametten dolayı asla pişman etmeyeceğim.”

Nureddin’in bu kuşatıcı iklimi, Türkmenlerin, Arapların ve Kürtlerin duyarlı olanlarını bir araya getirmeyi ve Müslüman Şark’ın kalbi olan şehirleri birbirine bağlamayı başarmıştır aynı zamanda. Hilafet merkezi Bağdat, kadim tarihiyle Şam, çeşitli karışıklıklarla çalkalanan Kahire, Nureddin’in memleketi Halep ve Musul… Hepsini sulh ve selametle elde etmeyi başarmış, gönülleri fethetmiş. Özellikle Şam’ın fethinde Yahudi bir kadının sarkıttığı ip, idarecilerin rağmına da olsa halkın gönlünde taht kurduğunun nişanesidir. Öte yandan bu şehirlerin her biri, şu anda da Kudüs’ün yeniden fethinde kilit noktalarıdır. Belki de bu sebepledir ki hiç kendi halinde bırakılmazlar. Her dem ırk ve mezhep kavgasından dolayı patlayan bombalar, hiç dinmeyen ağıtlar, had safhaya ulaşan güvensizlikler… Dostlarıyla uğraşanlar, düşmanlarına ne ara fırsat bulurlar ki? İşte bu şehirlerin birliği tesis edildikten sonradır, Nureddin’in Kudüs ve İstanbul mefkuresinin ayan olması. Ve bu niyetin izharı olaraktan el emeği göz nuru Kudüs’ün minberini yapar Nureddin. Bu bir hedeftir, surda açılan bir gediktir, ileri atılan bir adımdır.

Müslüman dünyanın bu ruha ne de çok ihtiyacı var… Diz çökmeyen, işgale boyun eğmeyen, bu uğurda alnındaki teri, gözündeki yaşı, yer ve zamanı gelince “Bir bu kaldı, bu da Rabbime feda olsun” diyerek damarındaki kanını dökmekten çekinmeyen, İsmailî ruhla donanmış yiğitlere ihtiyacımız var.

Küresel aktörlerin propagandayla şişirilmiş hegemonyalarına aldırış etmeden işgalin ve işgalcilerin her türlüsüne karşı çıkan Nureddinlere ihtiyacımız var. 15 Temmuz’da bu destanın güncel bir versiyonuna şahitlik ettik çok şükür. Devamı da gelir evvel Allah. Dağılan birliği toparlamadan, muhabbet tohumunu ekmeden, ilimle yoğrulmadan olmaz ama. Adaleti ikame ederek yürüyen, yola çıktığında ardına bakma ihtiyacı hissetmeyecek denli gönül birliğini tesis eden bir ruha ihtiyaç var.  Zira gönülleri bir kılan Nureddinlerin ikame edilmesiyle yeni bir Hıttin’in gelmesi, yeni Selahaddinlerin yetişmesi işten bile değildir.

Kudüs okumaları, her Müslümanın mütemadiyen yapması gereken okumalardır. Nureddin Zengi’yi de öylesi bir davanın kandili olarak görmek gerekir. Kudüs davasında elini taşın altına koyan, Nureddin gibi saklı kalmış nadide bir şahsiyeti bizlere tanıtan ve şair ruhuyla donattığı romanıyla bizlere bu şuuru aşılayan Ali Emre’ye teşekkürlerimi sunuyorum. Ses getiren bu eserinden sonra “Şark’ın Kartalı Selahaddin” kitabıyla çıtayı daha da yükselterek bizlere hakkında efsanelere varan uydurmalardan uzak bir ruh sunduğu için de teşekkür ediyorum.

Haçlı İşgallerine ve Müslümanların o zamanki vaziyetlerine değinmek isteyen, ye’sin girdabında muştunun, zulmün karanlığında aydınlığın ikamesi için yanan bir kıvılcımın nasıl bir kılavuz meşalesine dönüştüğünü görmek isteyenlere bu kitaptan istifade etmelerini tavsiye ediyorum.

Rabbim Kitaptan ayırmasın!

Selam ve dua ile…