Ticari İhalelerimiz ne kadar meşru!
Müzâyede (arttırma) veya Münâkasa (eksiltme) yoluyla gerçekleşen satışlara ihale usulü satış denmektedir. Dev şirketler, inşaat firmaları, özel sektörler, yatırımcılar hatta bazen okul kantini ve cadde başındaki büfeler gibi küçük marketlerin dahi ihale üzeri iş kurduğuna şahitlik edebiliyoruz. Gerçekleşen ihalelerin şer`î usullere ne kadar riayet ettiği, ihaleyi tertip edenlerin ve katılanların bu konuya direk ya da dolaylı yoldan değinen ayet ve hadislerden ne kadar haberdar oldukları önemli ve üzerinde durulması gereken bir meseledir.
Hadis kitaplarına baktığımızda ihale usulü iş anlaşmalarına değinen iki hadise rastlamak mümkündür. Bu hadislerden biri açık artırım ile satışın caiz olduğuna işaret ederken diğeri ise bununla ilgili yapılan hilelerin önüne set çekmektedir. Enes Bin Mâlik (radiyallahu anh)`dan rivayetle Rasûlullah (aleyhissalatu vesselam) yoksul bir kimsenin bir parça çulunu ve su kabını satıp o kimseye yiyecek parası ve sermaye yapmak istemişti. Öyle ki Allah Resulü “Bu çulu ve bardağı kim satın alır” deyince ashaptan biri “Onun ikisini bir dirheme ben alırım” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (aleyhissalatu vesselam) bir dirhemden fazla veren var mı? Bir dirhemden fazla veren var mı?” diye buyurdu. Bir başka sahabe iki dirhem verince onları ona sattı. (Nesâî, Buhârî) Diğer hadis ise İbnu Ömer (radiyallahu anh)`dan rivayetle Peygamber Efendimizin neceşi yasaklamasıyla ilgilidir. (müttefekun aleyh) Neceş; alma niyeti olmadığı halde müşteri ile satıcı arasına girerek malın fiyatını düşürmek veya yükseltmek için çaba harcamak demektir.
Açık artırımın caiz olduğu gibi münâkasa yani eksiltme yoluyla satış yapmak da caizdir. Zaten yaptıracağı işi ihaleye verenlerin büyük çoğunluğu da eksiltme yoluna giderek iş teklifinde bulunurlar. Mesela yaptıracağı inşaatı birden fazla müteahhite sunan kişi, işini en az fiyat verene teslim etmek ister. Elindeki malı satanlar ise artırım yoluyla satışa giderler ki Peygamber Efendimiz de bunu yapmıştır. İşte ihalelerle ilgili her türlü hile ve haksız kazançlar da buradan çıkmaktadır. Malum, ehli takva hariç birbirleriyle rekabet içerisinde olan kişilerin birbirlerine karşı adaletli bir yaklaşım içerisine girmediği bir çağda yaşıyoruz. İhalelerde karşı tarafı para vb. şeylerle caydırmak caiz değildir. Bu parayı alan da veren de aynı günaha ortaktır. Allah (cc) Nisâ suresinde “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hali müstesna, mallarınızı, bâtıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin!” diye buyurmaktadır. Ayette, ancak rızayla yapılan ticaretle birinin bir başkasına malının helal olacağı ifade edilmektedir. Parayla caydırmada ise bu durum söz konusu değildir. Hatta bazıları sırf bu “cayma parasını” elde etmek için ihalelere katılmaktadır. Bu tür fiilleri yapanlar “neceş” yaptığından dolayı haram işlemektedir. Zira alma niyeti olmadığı halde ihale toplantılarına iştirak ederek tarafları zarara uğratmaktadır.
İhaleye katılanlar kendi aralarında, ihale sahibini zarara uğratacak tarzda girişimlere başvurmaları caiz değildir. İhaleye veren kişi, şirket veya kurum hatta devlet bile en fazla nasıl kâr elde edilir onun hesabını yapmaktadır. Amaç; müzâyede yoluyla elindeki bir malı yüksek fiyata satmak ya da yaptıracağı gayrimenkulü münâkasa yaparak en asgari fiyata yaptırmaktır. Zaten İslam dini kendilerine bu hakkı vermiştir. Bu nedenle ihaleye girenler daha önceden kendi aralarında anlaşarak bir takım hilelerle, ihale sahibinin murad ettiği ve İslam`ın kendisine verdiği hakkı elinden almaları haramdır. Bu hileler karşı tarafı parayla caydırmak olduğu gibi aynı şekilde tek olduğu halde, kendi yakını olan birkaç kişiyle anlaşıp onları belli bir miktarda durmaları hususunda tenbih etmesi de caiz değildir. Zira tüm bunlar müzâyede veya münâkasanın asıl amacına aykırı olup ihale sahibine zarar vermektedir.