Mevsimlerin son baharından hayatın son baharına…
Soğuk, yağışlı, karanlık, güneş ışıklarının bir kez bile bulutların arasından çıkıp merhaba diyemediği sıradan bir sonbahar günü… Uykudan gözü açmak zor, hem uyanıp ne yapacaksın… Ama bütün gün de uyunmaz ki! Karanlık havanın kasvetinden iştah da yok. Hele bir de yapacak bir işin, bir meşgalen yok ise eyvah ki ne eyvah!
İbret nazarı ile bakanlar ve birkaç romantik dışında sonbahar genellikle pek sevilmez zaten. Soğuk, yağmur, çamur, karanlık… Hepsi bir arada hiç de iç açıcı değil çünkü. Peki, neden her sene yaşarız ki sonbaharı? Hep ilkbahar olsaydı mesela… Tabiatın capcanlı olduğu, enerji yaydığı, adeta yeniden doğduğu ilkbahar ne kadar da güzeldir, değil mi?
Her ne kadar sonbaharı sevmesek de biliriz ki Allah ömür vermiş ise bizi tekrar ilkbahara kavuşturacak. O umut bizi taze ve diri tutar aylarca…
Peki, mevsimleri ömür sermayesi üzerinden okuyacak olursak hangi mevsim hayatın hangi evresidir dersiniz? Hepimiz az çok biliriz aslında… Çünkü mevsimler hayatın bir özeti gibi her yıl bir defa geçer ibretle bakan nazarların önünden… Çocukluk ilkbahar gibi renkli, enerjik ve cıvıltılıdır. Gençlik yaz ayına benzer. İnsanın en çok çalıştığı ama gençliğin verdiği enerji ile mutlu ve umutlu olduğu, az şikayet ettiği bir dönemidir hayatın. Yaşlılık ise sonbahar gibidir. Gücün kuvvetin tükendiği, insanın kendini en çok işe yaramaz hissettiği, hastalıkların daha çok baş gösterdiği bir dönemdir. Öyle ki çevrenizde birçok yaşlı büyüğünüzün ‘ölüm olsaydı da yaşlılık hiç olmasaydı’ dediğine sizler de şahit olmuşsunuzdur belki.
Ne kadar tasvir etmeye çalışırsak çalışalım, çocukken gençliği yaşamadan bilemediğimiz gibi yaşlılığı da gençlikte tam manasıyla bilmemiz mümkün değildir. Ama şunu biliyoruz ki yaşlılık, mevsimlerdeki sonbahar gibi gelip geçici değildir. Bir defa geldi mi her geçen gün daha çetin şartlarda seyreden, her gün insanın belini biraz daha büken, bu dünyadan alıp götüren ağır bir mevsimidir ömrün…
Bu ömrün geriye dönüşü de yok, bu dünyada yaşanacak bir baharı daha yok. Budur ya zaten yaşlılıkta eli kolu bağlayan, dizleri kıran, gözleri yaşartan…
Velhasıl ömrün sonbaharı, mevsimlerin sonbaharından daha çetindir. Henüz gençlik çağlarımızda iken mevsimlere ibret nazarı ile bakabilirsek eğer ve şikayet etmek yerine istifade etme gayretinde olursak… Mesela diğer aylara kıyasla daha çok evde kaldığımız, dünya zevklerinden bir nebze daha az istifade edebildiğimiz sonbahar aylarını daha çok ilim, ibadet ve Rabbimizle baş başa kalma açısından bir fırsat ve nimet olarak görür isek, ömrün son baharı ne kadar zor şartlar altında geçerse geçsin manevi bakımdan huzur hep olacaktır inşallah.
Nasıl mı? Bu dünyada bir bahar daha yaşamayacağını bilse bile, bir daha hiç solmayacak, hiç bitmeyecek bir bahara doğru yol aldığına dair daha ümitvar olacaktır insan. Öyle yaşlılar da görüyoruz çevremizde elhamdülillah. Ömrünün sonbaharında olmasına rağmen ebedi ilkbahara doğru attığı adımlar sayesinde etrafına her daim ilkbahar neşesi, enerjisi, tazeliği saçan mübarek ihtiyarlar…
Tamamı gökyüzünün maddi karanlığı içinde geçmiş, fakat ibret nazarını kuşanınca ruhları manevi bir aydınlığa kavuşturan bir sonbahar gününden herkese selam ve dua ile…