Kurban bayramına nerede ve hangi hal üzere giriyoruz?
Geçen yıllardaki bayram yazılarını düşünüyorum da hepsinde de kardeşlerimizin akıtılan kanlarına dikkat çektiğimi hatırlıyorum.
Bu kimlerin nerede kanımızı döktüklerine değil de o ateş çemberinin dışındaki bizlerin hangi hal üzere olduğumuza dikkat çekmek istiyorum…
Gazze’yi tarife kelimelerimiz yetmediği gibi, kendi adıma söyleyeyim şehadetle, izzetle, onurla, sabırla, metanetle, basiretle ve ferasetle özdeş olmuş o beldenin adına layık olup olamadığımı sorguluyorum.
Örneğin, Viyana’da sıkça gerçekleştirilen her Gazze eylemlerinde konuşmacıların dikkat çektikleri konulardan soykırımcı İsrail’in ve işbirlikçilerinin mallarını boykottur.
Ve bu çağrıları yapanlar, dini İslam olanlar değil, başka inançta olanlardır.
Bu insanların bu samimi uyarılarından hareketle diyorum ki, eğer Türkiye’deki Müslümanların %10’u bile işbirlikçi şirketlerin ürünlerini boykot etmiş olsalardı, iflas etmiş olurlardı…
Aynı utanç verici durum diğer İslam ülkelerinin çoğu için de geçerlidir.
Oysa boykot denince, aklımıza hem Mekke müşriklerinin Müslümanlara uyguladıkları boykot ve hem de vahşi insanlığın belası olan İsrail’in bizim paramızla gerçekleştirdiği bu vahşetler birlikte gelmeli değil mi?
Soykırımcıların mallarını boykotun bir parçası olarak ve bunun yanı sıra şunu da yapamaz mıyız? Dahası, yapmalı değil miyiz?
Bayramda ziyaretleşirken, katillerin ürünlerinin olduğu sofralara oturmadan gerekli uyarıları yapmak ve hele hele soykırımcıların sigaralarını tüttürenlerin elini tutmamak ve bayramlarını da kutlamamak!
Çünkü israf olması bir yana, bu ürünlere ödediği her kuruşun katillerin masum insanlara sıktıkları birer kurşun olduğunu bile bile bunda ısrar etmelerine göz yummak da bir çeşit suç ortaklığıdır!
Sizce de bu zamanda birbirimize, “düşmanın ürünlerini boykot ediyor musun?” diye sormamız, en az yekdiğerimize “Bayramınız kutlu olsun” demek kadar önemli değil mi?
Allah'tan bize izzet dolu bir hayatı bahşetmesi duasıyla bayramınızı kutluyorum…