• DOLAR 32.45
  • EURO 34.829
  • ALTIN 2438.673
  • ...

Yaşları yetenlerimiz bilirler. CHP, bir zamanlar Kürtler arasında ve özellikle Kürdistan'da oldukça güçlü bir parti idi. o zamanki öğretilmiş cehalete göre, CHP solcu idi ve Türkiye'deki çarpık düzeni değiştirmenin ve tabii ki, ağaların sultasına son vermenin yolu da CHP'den geçiyordu.

12 Eylül 1980 Darbesine giden süreçte Kürtlerin içinde birden bire mantar gibi biten derneklerin neredeyse hepsi solcu idiler ve doğal olarak CHP'yi destekliyorlardı.

Fakat Kürtler bu öğretilmiş cehaletin farkına varıp bilinçlendikçe, CHP'den uzaklaştılar. Ki bu da daha çok son çeyrek yüzyılda oldu. Hakkını teslim etmemiz gerekir, bunda Sayın Erdoğan'ın büyük payı vardır. Ve derken, Kürdistan'da geriye sadece iki parti kaldı:

Biri, inkar politikalarını resmiyette de olsa sonlandıran ve gasp edilen haklardan bir kısmını Kürtlere iade eden AK Parti ve diğeri de Kürtlerin haklarını savunduğu iddiasında olup, Sosyalist bir Kürdistan kurmak amacıyla kurulan PKK'nin siyasi kanadı olan parti, yani bugünkü adıyla DEM.

Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, CHP Türkler için ve bütün Türkiye için ne ise, DEM de Kürtler için odur. CHP nasıl ki, Türkiye'de yeni bir toplum-laik bir toplum oluşturmak adına Müslüman toplumun değerlerine, daha açık bir ifade ile İslam'a karşı savaşmayı mücadelesinin merkezine koyduysa, PKK ve onun siyasi uzantısı olan parti de Kürdistan özelinde bu görevi üstlendi. CHP'nin Kürtler için diğer bir önemi de Kürtlerin varlığını inkâr ve imha politikalarının mimarı olmasıdır. Onca idamın, katliamın, sürgünün, cinayetin ve dil yasağının altında da yine CHP'nin imzası vardır. Biliyorsunuz, bundan bir süre önce CHP, helalleşmeyi diline doladı, ama bunun yalan olduğunu fazla gizleyemedi. Ve kaldığı yerden Müslümanların inançlarına saldırmaya, Seyyid Rıza'ların ve Şeyh Said'lerin eşkıya ve hain olduklarını söylemeye devam ediyor. Ki Kürtlerin CHP'yi Kürdistan'dan defetmeleri de bir zamanlar işlediği insanlık suçlarını hala sahipleniyor olmasındandır.

Fakat Kürtlerin sırtından güç devşirmeye ve iktidar olmaya alışık olduğu için, yeniden Kürdistan'a girmeye çalışıyor. Bunu da laiklik ortak paydasında buluştukları ve dolayısıyla aynı membadan beslendikleri DEM üzerinden yapıyor. DEM de, bunu kayıtsız şartsız ve büyük bir iştiha ile yapıyor. DEM'in amacı da çözüm değil, bilakis çözümsüzlüktür. Çünkü amacı eğer çözüm olsaydı, her fırsatta DEM'lilerin gözlerinin içine baka baka Seyyid Rıza ve Şeyh Said için hain diyen CHP'nin emrine kayıtsız şartsız bir şekilde girmez, bunun yerine ya tek başına çözüme odaklı bir yol izlerdi ya da gasp edilen hakların bir kısmının iadesini sağlayan AK Parti ile ve yine bu doğrultuda istikrarlı bir mücadele veren HÜDA PAR ve benzeri partilerle ilkeli bir teması tercih ederdi.

Fakat herkesten daha fazla demokrasiden, barıştan, haktan, adaletten ve düşünce özgürlüğünden dem vuran DEM'in bir taraftan hala inkârcı olan CHP ile iş tutması ve diğer taraftan HÜDA PAR adayı ile aynı karede göründüler diye kendi adayını ihraç edecek kadar tahammülsüz olması, hafızalarını dumura uğratıp mankurtlaştırdığı "kendi Kürtleri" için bile bir dönüm noktası oldu. DEM'e oy veren Kürtler bile, geçen seçimde kendilerini inkârcı CHP'ye peşkeş çektiği için DEM'den özür dilemesini beklerken, bu seçimde de aynısını yapmasını kendilerine bir hakaret olarak görüyorlar.

Bu da demektir ki, DEM, CHP'yi yeniden Kürdistan'a sokmakta ısrar ederse, kendisi de CHP'nin akıbetine uğrayacaktır.

Bu seçim sürecinde yoğun bir şekilde şahit olduğumuz diğer bir olumsuzluk da AK Parti cenahında cereyan etmektedir. Mesela, CHP, bu inkârcı haliyle bile DEM üzerinden Kürdistan'a girmeye çalışıyorken, ilk başlarda daha adil, daha barışçı ve daha müreffeh bir Türkiye yolunda başlattığı devrimlerden dolayı pişman olmuş gibi bir izlenim vermektedir.

Bu, AK Parti'nin CHPlileşmesi demektir ki, bedeli de tıpkı CHP'nin akıbeti gibi olur.

Sözün burasında insanlık adına, ülkemiz adına ve Türkiye Yüzyılı adına Erdoğan'dan beklediğimiz, canını ortaya koyarak başlattığı hayırlı işi, hitama erdirmesidir.

Sözün burasında Kürdistan'dan ne anladığımı da kısaca açıklayayım.

Kürdistan, haddizatında Kürtlerin tarih boyunca yaşadıkları ve Kürtlere vatan olan yerdir. Yani Lazlar için Lazistan, Türkmenler için Türkmenistan, Bulgarlar için Bulgaristan ve Ermeniler için Ermenistan ne ise, Kürtler için de Kürdistan odur. Mesele eğer devlet olmak ise, diğer milletlere helal olan şeyin Kürtlere de helal olduğuna inanıyorum. Bununla birlikte her milletin illa da devlet olması gerektiği düşüncesinde değilim. Nitekim onlarca milletin aynı devlet içinde hak ve adalet ekseninde birlikte yaşayabildiklerini gördüğümüz gibi, tek bir milletten oluşan nice devletlerde insanların cehennemi yaşadıklarını da biliyoruz. Öyleyse aslolan adalettir. Ben de birden fazla milletin adalet ekseninde birlikte yaşamalarından yana olduğum için, bu bağlamda benim Kürdistan'ım Türkiye'dir. Naçizane çabalarım da adaletin egemen olduğu bir Türkiye ve dahi bir dünya inşasıdır.

Bunu da ben, sen ve biz fıtratımızla barışık bir hayat sürdüğümüz oranda gerçekleştirebiliriz.