Dünya beşten büyüktür demek güzel, ama yetmez!
ABD, Çin, Fransa, İngiltere ve Rusya…
Dünyanın en kanlı ve birbirinden zalim beş ülkesi… Kan dökmede, işgal etmede, insanları yurtlarından etmede, sömürmede ve her çeşit zulümde birbiriyle hem yarışan ve hem de dayanışan beş ülke…
Yeryüzünün en büyük fitne ve fesat yayıcıları…
Hangi ülkede darbe yapılsa, hangi ülkede kargaşa varsa, hangi ülkeler arasında çatışmalar varsa, bu beş ülkenin doğrudan veya dolaylı bir payları vardır.
Söz ve eylemleriyle kendilerini birer tanrı gibi dayatan bu ülkeleri en iyi tanımlayacak isim ve sıfat belki de şeytandır. Çünkü her biri adeta şeytanın mücessem halidir.
Eliyle, diliyle veya en azından kalbi ile bunlara karşı olmak, insan olmanın olmazsa olmaz şartlarındandır. Bu kan emicilere karşı olmak için illa da Müslüman olmak gerekmiyor. Nitekim dünyanın her yerinde fıtratlarının, vicdanlarının sesine kulak veren her insan da onların tahakkümlerine karşıdır.
Başkan Sayın Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda bir kez daha bu şeytanlara karşı haykırmış olmasını da bu bağlamda çok değerli buluyor ve onunla birlikte haykırıyoruz!
Erdoğan, ilki 2015’te olmak üzere bugüne kadar toplam 13 kez BM Genel Kurulu’na katılıp o kürsüden dünyaya hitap etmiştir. Belki de Başbakan ve Devlet Başkanı olarak o kürsüde en fazla hitap eden liderdir. Ancak bizim için hepsinden önemlisi, Erdoğan’ın o kürsüden hakikati haykırabiliyor olmasıdır! Ve diyebiliriz ki, BM tarihinde, sadece BM kurumunun kendisini değil, aynı zamanda dünyayı da rehin alan beş daimi üyenin şeytani yüzlerine hakkı haykırabilen tek kişidir.
Erdoğan’ın BM’deki son konuşması da gerçekten takdire şayandı ve aynı zamanda küresel çeteye karşı küresel bir insanlık manifestosu idi. Biz de Erdoğan’ın bu onurlu duruşunu selamlıyoruz.
Fakat ne yazık ki, Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda söylediği sözlerle 20 yıllık AK Parti Hükümetlerinin icraatlarını karşılaştırdığımızda, birbiriyle örtüşmediklerini görürüz. Çünkü önceleri ismi ile müsemma, yani işlerinde adaleti, hakkı, ehliyeti ve liyakati gözeten bir AK Parti varken, şimdi neredeyse CHP’nin derekesine düşen bir AK Parti ile karşı karşıyayız…
Ülke olarak da durumumuza baktığımızda, kendimizi onların tahakkümünden kurtaracak kadar zihinsel, düşünsel, bilimsel, kültürel, teknik ve ekonomik bir donanıma sahip değiliz. Bu da yetmezmiş gibi, elimizdeki imkânları da yerli yerine kullanmak yerine, ihtiraslarımıza kurban ediyoruz.
Bu durumda Erdoğan’ın yapması gereken şey, BM Genel Kurulu’nda haykırdığı adaleti Ankara’da da haykırıp bütün Türkiye sathında hayata geçirmektir.
Cumhuriyet tarihinin en meşru ve halk desteği bakımından en güçlü lideri olan Erdoğan’ın anayasadan eğitim sistemine, üniversitelere ve diğer kurumlara kadar, hepsinde iyi yönde köklü bir değişim gerçekleştirmek gibi meşru bir gücü de vardır.
Ve bu meşru gücünü adalet merkezli yeni bir anayasa, müstemleke müfredatından arındırılmış bir eğitim sistemi, her türlü vesayetten arındırılmış üniversiteler ve israfa sıfır tolerans yönünde kullanmak gibi bir yükümlülüğü de vardır.
Bu dostça uyarılarımızla besleme medyanın ve dahi kendilerini ulufelere, makamlara ve mansıplara mahkûm etmişlerin rahatını da bozduğumuzun bilincindeyiz.
Ama olsun. Çünkü yüce olan ve dolayısıyla yüce tutulmaya değer olan sadece Hak’tır.
Selam olsun yeryüzünü fesada boğanlara karşı tek ses ve tek yürek olabilenlere…