• DOLAR 34.595
  • EURO 36.677
  • ALTIN 2912.251
  • ...

Emperyalistlerin işgal ettikleri, kolonileştirdikleri, müstemlekeleştirdikleri ve kısaca belirleyici oldukları ülkelerde yaptıkları işlerden biri de kendi ülkesinin yararına az çok çalışan yönetimlere izin vermemek ve yöneticilerini darbe ve öldürmek de dâhil, bir şekilde tasfiye etmektir.

Uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye de bu anlamda darbelere maruz kalan ve hala saldırıya uğrayan ülkelerden biridir. İşin ibret verici yanı, Türkiye’deki darbelere ön ayak olan ülkelerin başka kamplarda değil de, Türkiye ile aynı kampta olmalarıdır. Daha açık söyleyelim, Türkiye’deki darbelerin ve Türkiye karşıtı bütün eylemlerin failleri ve destekçileri, Türkiye’nin üyesi olduğu NATO’dur ve bu yapıyı kendi hizmetine almış olan ABD’dir.

Kenan Evren’in 12 Eylül 1980’de gerçekleştirdiği darbedeki ABD rolünü hatırlayalım. CIA’nın o zamanki Türkiye şefi Paul Henze, 12 Eylül Darbesi hakkında dönemin ABD Başkanına, “bizim çocuklar başardı” diye bilgi vermişti.

Hem önceki ve hem de sonraki darbelerin hepsinde emperyalistlerin doğrudan parmakları vardır. Tıpkı 15 Temmuz İşgal ve Darbe Girişiminde de oldukları gibi. Son darbede başarısız oldular, ama şimdi de o başarısızlıklarının bedelini her ne pahasına olursa olsun ödetmeye çalışıyorlar. Tabii ki, bunları yaparken en büyük destekçileri onların içimizdeki “çocuklarıdır.” Siyasetten ticarete, akademyadan diyanete, eğitimden sanata ve gazetecilere kadar her yerde “çocukları” var ve bunlara gözleri gibi bakıp fonluyorlar.

Emperyalistlerin ülkelerimizde hala bu kadar başarılı olmalarının diğer bir nedeni de yöneticilerimizin zaafları, yetmezlikleri, yerine ve dönemine göre makro-mikro milliyetçilikleri ve en kötüsü de adaletten, ehliyet ve liyakatten pek hazzetmemeleridir.

Emperyalistlerin kendi haline bıraktıkları hiçbir İslam ülkesi olmadığı gibi, her ülkedeki sivil ve resmi kurumların da neredeyse hepsi onların sultasındadır. Çünkü her ülkede yeterince “çocukları” vardır. Ama üzülerek belirtelim ki, ne biz Müslümanlar ve ne de yöneticilerimiz bu zillet halinden kurtulmak için üzerimize düşeni yaptığımızı söyleyemiyoruz. Birbirimizle ilişkilerimizin sınırlarını dahi emperyalistler belirliyor. Öyle ki, bu sınırları kendi yararlarına zorlayan İslam ülkeleri de neredeyse yok gibidir.

Amerika, en son hamlesini de Pakistan’a yaptı.

Başbakan İmran Han, kendisinden istenenleri yapmadı diye, Pakistan’daki “çocuklarına” mektup yazdı, “Han’ı gensoru ile düşürünüz” diye.

Amerika’nın Pakistan’daki çocukları harekete geçmesine geçtiler, ama bu kez Pakistan’ın öz çocukları yedirmediler İmran Han’ı. Duamız Pakistan halkının bu duruşunu güçlendirerek sürdürmesidir. Ümmet olarak her taraftan kuşatılmışlığımızın bütün acımasızlığıyla devam ettiği bir esnada, içimizden onlara “hayır” diyebilenlerimizin de olması ümit vericidir.

Ama kabul etmeliyiz ki, her yerde sorunun büyük kısmı kendimizden, kendi zaaflarımızdan kaynaklanmaktadır. Zaaflarımız olmasa ve tabii ki, yöneticilerimiz de olması gerektiği gibi olsalar, düşmanlarımız istedikleri an ensemizde boza pişirebilirler mi? Hem de onlara kaptırdığımız öz çocuklarımızın eliyle…