• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Partilere gelmeden önce Müslümanlar olarak kendimize bir özeleştiri… Türkler ve Kürtler… Yani bizler…


Yollarımız Anadolu’da kesiştikten sonra yüzlerce yıl boyunca kıvançta ve tasada kader birliği yapmış iki  Müslüman kavimiz… Ama son bir yüz yıldır kardeşliğimiz kadar insanlığımız da kan ağlıyor. Öyle bir cehalete, öyle bir gaflete ve öyle bir cinnete saplandık ki…

Irkçılık denen bir insanlık suçu hayat tarzımız olmuştur artık. Aramızda ırkçılığı lanetleyenlerimiz dahi bu ırkçılığın şerrinden kurtulamıyor.

Devletin diğer kurumlarını çoktan geçtik… İslam’ın öğrenildiği ve öğretildiği İlahiyat Fakülteleri bile ırkçılığı meşrulaştıran ve yayan eğitim kurumları derekesine düşmüştür.

Diyanet camiası ve dahi camilerimiz daha bir acınası durumdadır. Diyanet, ırkçılığa karşı İslam’ın gerçeğini haykıracağına, ırkçılığa teslim olmuşlarla doludur. Bir tarafta, “üstünlüğü milliyette, renkte ve dilde değil, takvada gören” bir din ve diğer tarafta bu dinden olduklarını söyledikleri halde üstünlüğü milliyette görenler…

Bir tarafta, “ırkçılık uğrunda savaşan ve ırkçılığa davet eden bizden değildir” diyen Peygamber ve diğer tarafta ona ümmet olduklarını söyledikleri halde ırkçılığa davet edenler… Türkiye’de ırkçılığın bu kadar güçlü ve belirleyici olmasının nedeni, sadece meşruiyetini ve gücünü devletten ve anayasadan alması değildir.

Başta din adamları olmak üzere Müslümanların da ırkçılığın bir hayat tarzı haline gelmiş olmasında payları çoktur. Haliyle kendimize gelip sormamız gerekiyor: Daha ne zamana kadar Müslümanlar olarak bu büyük sapmaya karşı kör, sağır ve dilsiz olacağız?

Devletten millete hep birlikte bir insanlık suçunu işlediğimizin ve bir insanlık suçuna ortak olduğumuzun ne zaman farkına varacağız? Yukarıda yazdıklarım, Müslümanlar olarak kendimize dair idi.

Şimdi gelelim Türkiye’nin neredeyse yüz yıldır kanayan bir yarasına… Malumunuz, önceki 70-80 yılımızı Kürtlerin var olmadığı ile geçirdik. Son 10-20 yılda ise varlığını “lütfen” kabul ettiğimiz Kürtlerin ne kadar Kürt olabilecekleri ve dillerini nerede ve ne kadar konuşabilecekleri ile geçirdik.

Şimdi ise her tarafta yeniden başa dönme emareleri görmekteyiz. Seleflerimizin işledikleri insanlık suçuna son vereceğimize, gittikçe onlara benzememiz ne kadar da utanç vericidir! Bu insanlık suçunun merkezinde şüphesiz ki, devlet vardır, anayasa vardır. Anayasayı da yapan millet değil, bir zümredir ve o zümre de CHP’dir.

Türkiye’de hangi parti veya koalisyon hükümet olursa olsun, CHP’yi geçememiş, geçemez. Bizler neredeyse yüz yıldır meşruiyetini milletten almamış anayasalarla yönetiliyoruz. Birileri istedikleri kadar “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” desinler, gerçek hâkimiyet
CHP’nindir ve dolayısıyla ırkçılarındır! Bereket versin ki, CHP’nin bu ırkçılığı millet nezdinde beklediği kabulü görmedi ve genelde devletin kurumlarıyla sınırlı kaldı.

Özal ve Erbakan gibi bu ırkçılığa direnenler oldu, ama bu doğrultuda ilk devrimci adımları atan lider Sayın Erdoğan’dır. Ancak son zamanlarda göze çarpan kimi icraatlar önceki kazanımları da yok edecek kadar olumsuzdur. Bazı konularda ve özellikle Kürtlerin temel hakları konusunda CHP’lileşme temayülü göstermektedir. Oysa MHP’yi de ikna ederek, hep birlikte Türkiye’nin ve hatta bütün insanlığın hayrına olacak şekilde ırkçılığı kontrol altına alabilirler.

Böyle hayırlı bir işi yapmak dururken, Sayın Başkan Erdoğan ve Devlet Bahçeli her fırsatta “kardeşlerim” dedikleri insanların dilini kısıtlayan ve coğrafi isimlere savaş açan şahsiyetler olarak anılmamalıdırlar! 2023’e bu sorunu çözmüş olarak girmeliyiz. Ve bunu yapma potansiyeli olan partiler de AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’dır. Bazıları bunu yadırgayacaktır, ama MHP, Türkiye’deki ırkçılığı etkisiz hale getirmek konusunda CHP’den de HDP’den de daha avantajlı bir durumdadır. Çünkü MHP’nin elinde, anılan iki parti gibi Kürtlerin kanı yoktur.

Buna karşılık CHP, Kürtlerin inkârından, imhasından ve asimilasyonundan tutun da, Şeyh Said’den Seyyit Rıza’ya yüzlerce Kürt’ün darağaçlarında sallandırılmalarına, yüz binlerce Kürt’ün sürgün edilmelerine ve nice katliamlara kadar bütün bu insanlık suçlarının failidir ve bugün bile bir pişmanlık duymamaktadır. Hakeza HDP de 40 yıldır Kürtlerin kanını döken PKK’ya her türlü desteği sağlayan ve aynı zamanda bu sorundan beslenen bir yapıdır. 2023, 2053 ve 2071 gibi hedefleri önüne koyan Ak Parti’nin ve dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın yapması gereken şey, CHP’nin ırkçı mirasını canlandırmak yerine, Kürt kelimesini Türk doğallığında ve Kürdistan kelimesini de Türkistan doğallığında kullanan bir erdemi yakalamak olmalıdır.

Bu da Kürtçe üzerindeki kısıtlamalarla, İstiklal Marşı’nı Kürtçeye çevirten ve Kürdistan adını kullanan akademisyenleri görevlerinden alıp cezalandırmalarla ve yine Kürt ve Kürdistan adını kullanan vatandaşlara yönelik ötekileştirici muamelelerle değil, bütün bu utanç verici uygulamalara son verip; adaleti, esas kardeşliğimizi yeniden kuşanmakla mümkündür