• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Taliban, ABD’ye tarihinin en büyük yenilgisini tattırmakla kalmadı, onun kurduğu ırkçılık ve iç savaş gibi tuzakları da etkisiz hale getirmektedir.

Ancak yenilen pehlivan güreşe doymaz misali, her gün yeni bir cepheden saldırmaktadır. Açtığı cephelerden biri de “kapsamlı hükümet” dayatmasıdır. 20 yıl boyunca ABD’nin Afganistan’da işlediği vahşetlerin suç ortağı olan ülkeler de ABD’yi yalnız bırakmamaktadırlar.

Taliban da uluslararası tanınırlığı elbette ki önemsiyor ve ilan ettikleri Afganistan İslam Emirliği’nin bir an önce tanınmasını istiyorlar, ama dikkat edilirse, bunun onur kırıcı şartlara bağlanmasına da tahammülleri yoktur!

Başkaları istesin veya istemesin, Taliban zaten kapsamlı bir yapıyı gözetecektir. Çünkü Taliban dediğimiz gerçek, Afganistan’da kendilerini Müslüman olarak tanımlayan bütün etnik ve dini aidiyetlerin toplamıdır. Haliyle onların da çabalarından biri kapsamlı bir hükümettir. Ancak ABD ve onun gibi düşünen ülkelerin “kapsamlı hükümet”ten kast ettikleri şey ile Taliban’ınki birbirinden tamamen farklıdır. Dikkat ederseniz, Taliban’dan “kapsamlı bir hükümet kurmasını isteyen ülkelerin çoğu, eğer utanmasalar, işgal yıllarının cumhurbaşkanları olan Hamid Karzaİ’yi, Eşref Gani’yi bile kabineye almalarını söyleyeceklerdir. Taliban ise, her defasında Afganistan’daki bütün kavimleri gözeteceklerini, ama icraatlarının merkezinde İslam’ın adaletinin olduğunu-olacağını söylüyorlar.

Afganistan’da Peştun, Tacik, Özbek ve Türkmen gibi çok sayıda kavim var. Resmi dil ise, bir değil, iki tanedir; Peştuca ve Farsça. Afganistan’da kavim ve mezhep aidiyetinden oluşturulan sorunlar var, ama bunlar yeni bir şey değil. Hemen belirtelim ki, ABD ve müttefiklerinin Afganistan’daki 20 yıllık işgalleri boyunca en büyük icraatlarından biri de bu etnik ve mezhebi aidiyetleri birbirine düşman yapmak ve kırdırmak olageldi. Yaptıkları anayasa ile yeniden yazdıkları Afganistan Milli Marşı bu ırkçı faaliyetlerinden sadece iki tanesidir.

Taliban’ın ağırlıklı olarak Peştunlardan oluştuğu doğrudur. Bu hal şimdiki kabineye de fazlasıyla yansıtılmıştır. Ancak kabul etmek gerekir ki, olağanüstü bir süreçten geçiyorlar ve 40 yıllık cihadı heba etmeye niyetleri yoktur. Dedikleri şu: “her kavimden insanın hak ettiği makamda olmasına evet, ama hangi kavimden olursa olsun, İslam’a ve Afganistan’a ihanet edenlerin, Afgan halkının kanında, ırzında ve servetinde eli olanlara hayır!”

Kanaatim şudur; Peştunlarda da ırkçılık yapanların olduğu bir vakıadır. Ancak birincisi; bunu bütün Taliban’a teşmil etmek büyük bir haksızlık olur. İkincisi; safları sıkı tutalım ve aramıza hain sızmasın derken, kendilerinin bile arzuladıkları kapsamlı hükümet olmayabilir. Bunu da onların art niyetlerine veya ırkçılıklarına değil de olağanüstü şartlara bağlamak daha yerindedir.

ABD’nin kendi yenilgisini unutturmak için şimdi diğer bazı devletlerle birlikte Taliban’ı  “kapsamlı hükümet” üzerinden sıkıştırmaları tamamen maksatlıdır. Bu devletlere kalırsa ve tabii ki eğer utanmazlarsa, Hamid Karzai’den Eşref Gani’ye ve Dostum’a kadar ne kadar işbirlikçi varsa, kabinede veya başka makamlarda yer almalarını dayatacaklardır. Yani birçok devletin “kapsamlı hükümet” düşüncelerinin altında yatan şey, Afganistan’a barış, güven ve refah getirecek bir hükümet değil, kirli emellerine alet edebilecekleri şahsiyetlerin hükümete ve diğer makamlara girmelerini sağlamaktır.

Burada cevap vermemiz gereken soru şudur: Kapsamlı bir hükümetin kurulmasında veya kurulamamasında ırkçılık ve mezhepçilik ne kadar belirleyicidir?

Afganistan’da da ırkçılığın olduğu bir vakıadır. Ama yapılan propagandaların aksine Afganistan’da Türkiye’deki gibi meşruiyetini ve gücünü anayasadan alan bir ırkçılık yoktur. Dolayısıyla etnik aidiyetlerin kendi nüfusları oranında temsil edilmemelerini ırkçılık olarak değil de, bu olağanüstü şartların doğal bir sonucu olarak görmek gerekir.

Afganistan’daki hiçbir kavim kendi kimliğini saklamak ihtiyacı duymaz. Dilleri resmi olan Peştunlar ve Tacikler nasıl ki, istedikleri yerde ve zamanda kendi dillerini konuşuyorlarsa, Özbekler ve Türkmenler de o rahatlık içindedirler. Örneğin, geçenlerde lokantada oturuyorduk. Bir ara etrafımızda konuşulan dillere kulak kesildim; tam dört tane dil konuşuluyordu; Peştuca, Farsça, Özbekçe ve Türkmence... Bu dillere kendimizin konuştuğu Kürtçe ve Türkçeyi de eklediğimizde, aynı ortamda altı dil konuşuluyor ve hiçbiri diğerlerini kendisi için bir tehdit olarak görmüyor. Türkiye’nin 2023’te bile bu özgürlüğü yakalaması zor görülmektedir. Afganistan ve diğer yerlerdeki ırkçılıkları değerlendirirken, Türkiye’deki Müslümanlar olarak da bu illetten bir an önce kurtulmanın çabası içinde olmalıyız.

Sonuç olarak ABD ve müttefikleri “kapsamlı hükümet” üzerinden de Taliban’ı istedikleri gibi dövemeyecek ve istedikleri çizgiye çekemeyeceklerdir.