Birliğe düşmanlık, ihtilafa düşkünlük
ABD`de Obama`yı başkanlığa taşıyıp Bayan Clinton`u taşıyamayan grup hâlâ etkin. Bu grup, Trump`ı iktidara taşıyan grubun Rusya`yı ABD`nin ortağı hâline getirmesine karşıdır. Trump`ın Rusya ile ortak attığı her adımı izliyor ve kovuşturma konusu yapıyor.
Bin bir oyun kurdular, nihayetinde Trump`a Rusya`yı da içine alan yaptırım kararlarını imzalattılar. Trump`ın “yaptırım tasarısını ciddi ölçüde kusurlu olmasına karşın ulusal birlik için imzaladığını” belirtmesi grubun faaliyetlerinin ne boyutta olduğunun açık bir duyurusudur.
Tutumlarının bir yanı ırkçılığa, diğer yanı mezhepçiliğe dayanıyor. Zihinlerinin alt yapısında hâlâ “Batı Avrupacılık” ve Protestanlığa geçmişlerse bile klasik Katoliklik kaynaklı Ortodoks düşmanlığı vardır. Doğu Avrupa`nın temsilcisi Ortodoks Rusya`nın dünyanın bir kısmını onlardan almasından endişe ediyorlar.
Öte yandan Rusya, İslam medeniyetinin kadim mekânlarından birini, Semerkant ve Buhara`nın bulunduğu Orta Asya`yı istila ederek Kırım gibi yüzyıllarca İslam`ın elinde kalmış coğrafyaları alarak bugünlere gelmiştir. Batı Avrupa karşısında sürekli bir güç olarak belirme ihtimali zayıf olduğu gibi Müslümanlar açısından da hiç güven vermiyor. Hatta Müslümanlara Batı Avrupa`nın yaptıklarından daha fazlasını yapacak bir potansiyeli barındırıyor. Bugüne kadar Batı Avrupa`nın İslam`a yaşattığı felaketlere ortak olduğu gibi Müslümanlara yönelik bir başına yaptıkları da hatıralardaki yerini koruyor.
Dünyanın tablosu bu hâlde gözler önünde iken İslam âleminde ABD ve Rusya`dan bağımsız bir toplanma merkezi oluşturmayı kimse gündeme getiremiyor.
Çünkü, Batı yeni bin yılda en büyük düşmanı olarak İslam`ı belirlemiştir. Bütün Müslümanların İslam`ın etki alanından çıkarılması gibi bir ideali, uzak bir hedefi vardır. İslam düşmanlığı yolundaki realitesi ise Müslümanların birliğini engellemektir.
Batı, iki Müslümanın bir araya gelmesini kendisi için tehdit olarak görüyor. Müslümanları dağıtacak her tür girişimi realite ve idealine hizmet; Müslümanları buluşturacak her adımı realite ve idealine düşmanlık sınıfında ele alıyor. Müslümanların birliğine niyetlenen herkes, daha yolda iken elindeki kazanımlardan da olmaktan korkuyor. Bu yola girmeye daha niyet aşamasında iken ülke ise konumundan, yetkili ise makamından olmaktan endişe ediyor.
Batı, milliyetçi tohumları dört bir yana ekmiş, bugün mezhepçi tohumlar ekiyor. Bu yetmemiş, başka adımlar da atıyor.
Nihayetinde öyle bir ortam oluşturmuş ki komşu iki İslam ülkesi, birbiriyle oturup dertleşemiyor. Her İslam ülkesi, komşusunu, kendisinin tarihi ve güncel en büyük rakibi, en büyük düşmanı, kendisini istila etme potansiyeline en çok sahip canavar olarak görüyor.
Eskiden Körfez Ülkeleri olumlu veya olumsuz bir bütün görünüyorlardı. Şimdi onlardan hangi ülkenin televizyonunu açarsanız sadece diğerine yönelik tehdit ve hakaretler işitiyorsunuz. Hiçbiri saygınlık uyandırmıyor, hiçbiri umut vermiyor. El-Cezire, el-Arabiyya gibi son dönemin büyük kanalları dahi birer komedi ekranına dönüşmüşler. Katar, BAE, Bahreyn, Umman her biri dünya üzerinde küçücük bir nokta ama eski zengin İtalyan şehir devletleri gibi durmadan atışıyorlar, birbirlerine tehditler savuruyorlar.
Onların yaşadığı bu komedi her an bulunduğumuz her noktada yaşanıyor. İki Müslüman yan yana geldiğinde gündemleri kendileri gibi olmayan bir Müslümanı alaşağı etmenin yolları oluyor. Kafa oraya çalışıyor, planlar oraya işliyor.
Unuttuğumuz bir şey vardır: Sahaya hakim olmayanların kavgası, hep sahaya hakim olanların işine yarar. Ağa ile araları iyi olmayan iki köylünün kavgası hep ağayı ayakta tutar.
Düşmanın bizim için istemediği birliktir, bizim için istediği ihtilaftır. Öyleyse gerekçesi ne olursa olsun birliğe düşmanlık, ihtilaf düşkünlük düşmanımıza hizmettir.
ABD ulusal çıkarlarını tehdit edecek boyutta ihtilafa düşse de Rusya ile ABD savaşma noktasına gelse de İslam âleminde bu şeytani hizmet terk edilmedikçe felah yoktur.