• DOLAR 34.655
  • EURO 36.359
  • ALTIN 2929.26
  • ...

Boğaziçi Üniversitesi’nde diğer üniversitelerde olduğu gibi bir rektör değişimi… Rektör değişimine karşı yapılan gösterilere katılanların sayısı da belli.

Gösteriler sırasında istenmeyen hâller elbette olmuştur. Yine de öyle büyük bir vaka duyulmuş değil. Fakat sadece ABD değil, bizzat Birleşmiş Milletler (BM) gösterileri destekleyen açıklamalar yaptı.

Dünyadaki pek çok insan hakları ihlaline gözlerini kapatan BM’nin Boğaziçi göstericileri ile ilgili mesajı “politikliğini” olabildiğine deşifre edecek kadar da sert.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin resmi Twitter hesabından yapılan paylaşımda, gösterilere katıldığı için gözaltına alınan bütün öğrencilerin ve protestocuların hemen serbest bırakılması çağrısında bulunulmakla yetinilmemiş, polisin aşırı güç kullanımına son vermesi talebi de ifade edilmiş.

Mesajın bir yanı ABD’deki başkanlık değişimine bakıyor. Anlaşıldığı kadarıyla BM; ABD politikaları doğrultusunda bundan sonra, sapkın gruplar konusunda söz söyleyeceğe benziyor. Hatta bu tür grupları hakları ihlal edilen insanların önünde tutacağı gibi görünüyor. Vahiyden kopan beşer iradesinin dünyayı götürdüğü yer açısından çok dehşet verici bir hâl…

Meselenin Türkiye yanına gelince pek çok boyutu olmasına rağmen asıl boyutu Boğaziçi’nin simgesel değeridir.

Boğaziçi Üniversitesi, Robert Koleji olarak Batı’nın Osmanlı’yı tahakküm altına aldığı süreçte kuruldu. Kolejin kurulmasının önünü açan Ahmet Vefik Paşa gibi “tipler”, Osmanlı’nın ümmet bağına karşı sözde Türk milliyetçisi kisvesiyle en uç Batıcı tiplerdir. İslam alemini formal ve informal eğitim üzerinden köklerinden koparıp Batı’ya bende yapma projesinin simge isimleri...

Boğaziçi, üniversite olarak ise 12 Mart 1971 cuntasının desteğiyle kuruldu. Boğaziçi Üniversitesi’nin açılma teklifi Ocak 1971’de yapılmış ama süreç askıda kalmış ve ancak cuntanın teknokrat başbakanı Nihat Erim tarafından ağustos ayında tamamlanmıştır. CHP’li Nihat Erim’in ABD ve Masonik çevrelerle bağı ise malumdur.

Aynı cuntanın muhtıradan sadece yaklaşık yetmiş gün sonra, 20 Mayıs 1971'de, Milli Nizam Partisi’ni "laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması prensiplerine aykırı olduğu" gerekçesiyle kapatması ise meselenin derin yanlarını ele veriyor.

Milli Nizam Partisi (MNP), popülerliğini başta merhum Necmettin Erbakan olmak üzere İstanbul Teknik Üniversitesi’nin başarılı mühendislerinden alıyordu. 

MNP’nin bu yanı ile Boğaziçi Üniversitesi’nin kuruluş amacı arasında doğrudan bir ilgi söz konusu. Bağımsız ve manevi temeller üzerine oturan bir teknik kalkınmayı amaçlayan mühendislere karşı, Batı’ya zihnen ve yaşam tarzı ile bağlı, kompleksli bir teknik eleman tipinin üretilmesi… Ne yazık ki üstün başarıya sahip nice genç, o üniversitede bu hedef doğrultusunda dönüştürülüp kalkınma ve bağımsızlık yolundan kompleksle bağlanma ve teknik kalkınmaya emek vermek yerine sosyal yanı tahrip etme yoluna sürüklendi.

Hükümet, Boğaziçi’nin rektörünü değiştirirken üniversitenin bu simgesel yanını göz önünde bulundurmuş mudur? Bunu bilecek durumda değiliz. Ancak ABD merkezli Batı’nın bu simgesel önemi ihmal etmediği açıkça ortadadır. Bunun için rektörün kimliğiyle de ilgilenmemekte, meseleyi Türkiye’nin Batı’dan bağımsızlaşması bağlamında ele almakta ve üniversiteye kendilerinden bağımsız olarak yapılan müdahaleye karşı çıkmaktadır.

Son dönemde Batı’nın önemli bir simgesi hâline gelen grubun gösterilerde öne çıkarılması da meselenin “Batı değerleri” ile ilişkilendirildiğini daha açık göstermektedir.

Dolayısıyla Boğaziçi’ndeki değişimin başarıya ulaşması, orada oluşan yapının dağıtılması durumunda Türkiye ile Batı arasında önemli bir koridorun daha kapanacağı kabul edilmelidir.

Üniversiteye müdahale ile ilgili cepheleşmeye de bu pencereden bakmak gerekir.