• DOLAR 34.582
  • EURO 36.456
  • ALTIN 2977.19
  • ...

Vakayı bizzat yaşayan hocadan dinlemiştim:

1981 yılı… Sosyalizmin dünyayı hâlâ kasıp kavurduğu günler… Bir il müftülüğünün yokuş aşağı inen merdivenleri…

Anlatıcımız, müftülüğün merdivenlerini inerken merdivenleri çıkan bir hoca, kendisine seslenerek “Biz kazandık! Biz kazandık! Biz kazandık!” diye neredeyse nara atıyor. 

-Kim kazandı Hocam, kim?

-Reagan! Reagan!

-İyi de Reagan, niye bizim olsun?

-Siz bilmezsiniz, bilseniz anlamazsınız… Onun nasıl bir Komünizm düşmanı olduğunu!

Vakayı zannederim sekiz yıl sonra topluluğa anlatan hoca, “Reagan! Reagan!” diye nara atan hocanın “kazanma sevinci” karşısında hâlâ şaşkındı.

Onun bilmediği bir husus vardı:

Reagan’ın kazanmasına sevinen hoca, 12 Eylül’den hemen önce kasabanın çarşısında bir köşede durup “Müslümanlar! Size biraz Risale-i Nur’dan okumak istiyorum!” diye seslenmiş. Ama aynı anda Solcu militanların hücumuna uğramış ve ancak kasaba halkının yoğun çabalarıyla linç edilmekten kurtulmuştu.

Allah rahmet eylesin…

Korona virüsünden dolayı geçenlerde vefat eden ve son yıllarda o tür düşüncelerini terk eden hoca, İslam’a samimiyetle inanmış ama siyasi yönü hakikaten zayıftı. Heyecan dolu yıllarını “ehven-i şer”i tespit edip ona taraftar olmakla tüketti. Hayrı inşaya vermesi gereken emeği, hem orada heba oldu hem “ehven-i şer”e tabi olmaktan toplum içinde itibarını zedeledi.

İlk okuma yıllarımda ne zaman merhum Seyyid Kutub’u okusam aklıma hep o iki hoca arasındaki diyalog gelirdi, hep o misal üzerinden şehidi anlamaya çalışırdım.

Şehid Seyyid Kutub, yıllarını Müslümanlara “ehven-i şer” tespitleriyle tüketmek yerine, biricik medeniyet İslam’ın tabisi olarak hayrı inşa etmek için çalışmanın daha doğru olacağını öğretmekle geçirdi. Epey de başarılı oldu. Kendisinden önceki İslam dünyası ile kendisinden sonraki İslam dünyası asla bir olmadı. Sürekli bir yerlere yamanan İslamî mücadele, onun ve benzeri alimlerin sağlam vurgusuyla kendi ayakları üzerinde durdu. Bu sayede İslamî mücadele, sağın peşinden gitme evresinden, sağın kendisine doğru geldiği ve hatta kendisine tabi olduğu evreye geçti.

İslam içinde oluşmuş hiçbir kavram karşılıksız değildir. “Ehven-i şer” de elbette karşılığı olan bir kavramdır. Müslümanlar, siyaset yapacaklardır ve siyaset yapmak, karşıtlarını bilmeyi, onları doğru tanımlamayı, o tanımlama üzerinden onlar üzerinden fark gözetmeyi gerektirir. Bunu yapmamak akıllıca olmadığı gibi, adilce de değildir. Lâkin, büsbütün umutları dışarıya bağlamak ürkütücüdür.

O zamanlar, umut bağlanan Reagan sadece, gelmiş geçmiş en katı İslam düşmanı olarak belirmedi. Aynı zamanda ABD’de İslam düşmanlığını kurumsallaştıran başkan olarak tarihe geçti.

Ekranlardaki tecrübeli bir akademisyenin “Bırakalım Biden’i, Trump’ı! Biz, kendimize bakacağız, güçlü olacağız!” sözü, siyasi bilincin geldiği nokta açısından hakikaten umut verici.

ABD’nin içine sirayet edebilen hiçbir İslam dünyası yapısı yok. ABD’yle ilgili bilinenler sadece görüneni yorumlamaktan ibaret.

Göründüğü kadarıyla Trump, ABD derin yapısının kullandığı bir adam! Biden ise ABD derin yapısının içinden biri! 12 Eylül öncesinde Türkiye’ye gelip burada darbeye giden süreçle ilgili akıllarda kuşku bırakmış!

Ne var ki kimi zaman “kullanılan adamlar”, “aslî adamlar”dan daha kötü sonuçlar doğurabiliyor. Nitekim, Trump’ın Kudüs ile ilgili yaptıkları ortada.

Biden’e gelince… Obama’nın bir hiç olduğu ABD sisteminde Bayan Clinton, ondan az değildi ve ikisi birlikte çalışıyorlardı. Ama yaptıkları hep sınırlı kaldı.

Biz, güçlü olunca bize düşman olanın yapabileceği ne olabilir ki?