• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Allah dert vermiş, deva da vermiş… İnsanı bir süredir aciz bırakan Korona virüsü musibetine de elbette deva bulunur.

Umut edilen, bu zor zamanda bu musibete Müslüman hekimlerin, İslam ülkelerinin imkânları ile çare bulmasıdır.

Müslümanların bu zor günlerde böyle bir zafere hakikaten ihtiyacı vardır.

Bu tür musibetler şahıs, toplum ve devletlerin geleceğini etkiler. Nitekim tarihte pek çok ünlü şahsiyetin dindarlaşması, hastalanmasından sonrasına denk gelmiştir.

Bu musibetten sonra, insanların duygularında ve ilişki tarzlarında pek çok değişikliğe tanıklık edeceğiz. Bunun yanında özellikle yatay mimari ve kırsal alana yöneliş çok değer kazanacak.

İnsanlar, güç durumda kaldıklarında apartman hayatının sıkıcılığını gördüler. Bundan sonra, imkânlar doğrultusunda daha az katlı, bahçeli evlerin tercih edileceği muhakkaktır.

İslam, hakikaten çağın insanınca anlaşılmamış bir dindir. Sadece İslam’ın hayatın bütünlüğü ile ilgili esasının anlaşılmasının insanlara neler sağladığı keşke bilinse…

Sezai Karakoç, bu gerçeğin mimariye ilişkin kısmını daha 1993’te simgesel şiiriyle şöyle dile getirmiştir:

“Çocuk düşerse ölür çünkü balkon,

Ölümün cesur körfezidir evlerde

İçimde ve evlerde balkon,

Bir tabut kadar yer tutar

Bana sormayın böyle nereye,

Koşa koşa gidiyorum,

Alnından öpmeye gidiyorum,

Evleri balkonsuz yapan mimarların.”

Dışarıdan bir bakışla büyük şair, sadece evlerin balkonlu inşasına karşıdır. Oysa mesele onu aşıyor.

Biziz mimarimiz, inancımızın ve yaşam tarzımızın bir yansımasıdır. O mimaride evler üst üste konup balkonla dışarıya açılmaz. Evler, insani bir yaşam sağlayacak büyüklükte, yan yana ve bahçeli olur.

İslam şehirlerinin çarşıya bakan evlerinde de bahçe genellikle arkada kalır. Sizi dışarıya açan balkon yerine ise sizin dışarıyı görüp dışarının sizi görmediği, size dışarıdan kopmadan mahrem bir alan açan cumbalar tercih edilmiştir.

Karakoç da balkonu, Batılı mimarinin simgesi olarak kullanır. Balkon, bize Fransızlardan geldi. Ki bugünkü şehir mimarimiz Batı’nın zor günlerinin yansıması olan apartmanlaşmanın bir karşılığıdır.

Evler küçücük… Geleceğe dönük büyük aile olma hayalini peşinen söndürüyor. Dolayısıyla Sezai Karakoç’un da ifadesiyle nesli öldürüyor. Yine evler, büyüklerle bir arada olmayı adeta imkânsızlaştırıyor. Dolayısıyla geçmişle bağı da koparıyor. Torunların geçmişi tanımadan büyümelerine yol açıyor.

Netice: Geleceği kısır, geçmişinden kopuk bir toplum… Maazaallah…

Bizim hakikaten hayata bir bütün olarak bakıp kendimizi yeniden dizayn etmeye ihtiyacımız var… Sezai Karakoç’un ifadesiyle, o bizi biz yapacak her esere imza atanın elleri öpülür.

Not: İnşaallah, önümüzdeki hafta analizde bu musibetin Avrupa’yı etkileyecek sonuçlarını analiz edeceğim.