• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması” dediği, “yüzyılın dayatma”sıdır.

Anlaşma karşılıklı olur.

Trump’ın üzerinde siyasal Yahudilik; “Ortadoğu barbarları çavuşları”nın üzerinde Trump var. Bu hiyerarşik yapı, elindeki güce güvenerek isteklerini anlaşma diye İslam dünyasına dayatıyor.

Trump’ın tabi olduğu kanun basittir: “Hüküm, güç sahibinindir.”

Lâkin haddini aşmışlık güç sahibini çökertir.

Kudüs’ün içinde bulunduğu durumdan şu veya bu İslam toplumu veya ülkesi sorumlu değildir. İslam dünyası açısından ihtilafı besleyen bütün unsurlar, bu acıda pay sahibidir.

İslam dünyası dışındaki unsurlar açısından ise Kudüs’ün bugün içinde bulunduğu durumun ardında  Batı’nın İslam dünyasına karşı bitmeyen kin ve kompleksi vardır. Batı, İslam dünyasını yenip rencide etmeyi kendisi için en büyük hedef yapmıştır.  

Ancak, dünün siyasal Katolik Batısı çoktan tarihe karıştı. Bugün karşımızda o Batı’nın sahte, gayri meşru bir mirasçı vardır. O mirasçı siyasal Yahudiliğin hizmetindeki seküler uluslar arası sistemdir.

Sekülerizm, Yahudiliğin Katolikliğe karşı en büyük zaferidir ve ABD’den Çin’e bütün seküler dünya Kudüs’ün israil tarafından istila edilmesinden sorumludur.

Seküler dünya Kudüs konusunda Yahudiliğin ya yanında ya da Kudüs konusunda duyarsızdır. Dünyanın sekülerleşmesinin Yahudilik açısından sağladığı imkân, Evanjelizmin ve Yahudilik içi bütünleşmenin sağladığı imkândan çok daha büyüktür.

Siyasal Yahudilik, ABD ve Trump’ın içinde bulunduğu durumu suiistimal ederek isteklerini dayatıyor. Trump da çöken ABD’yi kurtarmak için Yahudi desteğinin önemine inanıyor, öte yandan Yahudiliğin kendisi ile ilgili imkânlarından da korkuyor. Siyasal Yahudiliğe boyun eğmeyi, İslam dünyasının da zayıflayıp tepkisizleştiği bugünlerde en kârlı yol olarak görüyor. Bu anlayışla ısrarlı bir şekilde Kudüs’le oynuyor.  

Oysa Kudüs’le oynamak, dünya dengeleri ile oynamaktır. Siyasal Yahudiliğin Trump üzerinden Kudüs’ü tamamen istila ısrarı, öncelikle İslam dünyasında dengeleri değiştirecektir.

Bu oyun, İslam âleminde Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ/el-Fetih) tipi açık sekülerizm ile Suudi Arabistan tipi gizli sekülerizme ağır bir darbe vuracaktır.

Sekülerleşme, İslam âlemine hep bir “özgürleşme” olarak tanıtıldı. Kudüs, bunun bir istila projesi olduğunun bütün taraflarca kavranmasına yardımcı olacaktır.

Daha da ötesi, Kudüs ısrarı eninde sonunda ABD’yi çökertecektir.

İslamî kesimlere düşen, süreci doğru yönetmektir. Bunun için bütüncül bir stratejiye ihtiyaç vardır.

Müslümanlar, Kudüs’ün siyasal Yahudilik tarafından istilasının rencide edici bir durum olduğunu artık Hıristiyan dünyaya da kavratmalılar.

Bu kavrayışın, ABD’yi de derinden etkileyen sonuçları olacaktır.

Bunun yanında, Müslümanlar, meşrep mezhep farkı bir yana kendi seküler kesimlerinde de Kudüs duyarlılığı oluşturmak durumundalar.

Kudüs’ü başkent edinerek büyüyen bir israil’in Arap dünyası için tehlikesi Arap, Türk, İran, Kürd milliyetçilerine kavratılmalı ve uluslar arası sistemle mücadele etmek için, bu yerel yapıların işbirliğinin hepimiz için kârlı olacağına bütün kesimleri ikna etmeliyiz.

Bugüne kadar birbirine düşmanlık üzere yol alan bu milliyetçilikler, çatışan milliyetçilikten dayanışan milliyetçiliğe evirilmeli ve artık birbirlerini toplu hâlde bir büyük istiladan kurtarmak için yol almalılar.

Kudüs sorunu, İslam âlemine büyük bir fırsat sunuyor. Bu fırsat mutlaka değerlendirilecek ve bütün dünyada çok şey değişecektir.