Deliler, yolsuzlukçular ve tahterevalliden kurtuluş
ABD Başkanı Trump hakkındaki azil soruşturması oturumları, onun tam da Londra’daki NATO zirvesine gideceği gün başlatıldı.
Trump’ın azil soruşturması ile eş zamanlı olarak siyonist işgalci rejimde, Netanyahu ile ilgili yolsuzluk soruşturmalarında tanıkların dinlenmesi sürecine geçildi.
Trump, NATO zirvesini ülkesi için tarihi bir gün olarak niteliyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” beyanatında bulundu.
Ve bu hengame içinde Trump ile Netanyahu telefon görüşmesi ile inşa ettiği yasa dışı yerleşim birimlerini yaygınlaştırmayı konuştular.
Resmin bütününe bakıldığında insanı kahreden bir görüntü ortaya çıkıyor. Ancak, Müslümanlar artık hayret etme, kahrolma, yas tutma aşamalarını geride bırakmalılar. Müslümanların hayret etmeye, kahrolmaya, yas tutmaya vakitleri yok. Hayret, kahır, yas; oyalayıcı ve aldatıcıdır. Yaşananı bütün boyutlarıyla anlamak ve “Ümmet vicdanı”na duyurmak durumundayız. Ümmeti ayağa kaldıracak olan, ancak “ümmet vicdanı”dır. Onun dışında hiçbir “vicdan”, Müslümanları ayağa kaldırmaya, sorunlarını çözecek aksiyonu oluşturmaya yetmemiştir, yetmeyecek.
Netanyahu, Trump’tan Ürdün Vadisi’nin siyonist işgalci rejim tarafından tamamen ilhakını talep etmiş. Ürdün Vadisi, Filistin topraklarının en verimli su kaynaklarındandır. 170’ten çok su kuyusu bulunan Ürdün Vadisi, Batı Yaka’nın tarımsal arazisinin yüzde 60’ına kaynak sağlıyor.
Netanyahu, vadinin ilhakıyla siyonist işgalci rejimin su sorununa çözüm bularak içeride desteğini artırmak istiyor, ekonomik sorunlara odaklanmış Yahudilerin desteğini almayı umuyor. Ama onun zihninde asıl fanatik Yahudilerin desteği var. Zira fanatik Yahudilerin desteği, sadece siyonist işgalci rejimde değil, ABD’de işine yarıyor.
Netanyahu, Trump’ın desteğiyle el-Halil Camisi Haremi’ni tamamen ablukaya almaya çalışıyor. Cami etrafında 400 Yahudi yerleşimci var. Netanyahu, el-Halil çevresinde yeni Yahudi mahalleleri kurarak camiyi tamamen kuşatmayı ve nihayetinde Müslümanları el-Halil’den çıkarmayı hedefliyor. İşte bu nokta çok önemli!
EL-HALİL’DE NE OLMUŞTU?
Tam çeyrek asır önce, 25 Şubat 1994'te sabah namazı sırasında el-Halil Camii’ne giren Yahudi yerleşimci Baruch Goldstein, namaz kılan Müslümanları elindeki M-16 otomatik silahıyla taradı. Saldırıda yirmi beş Müslüman şehid oldu, 129 Müslüman da yaralandı. Goldstein, camide bulunan gençlerden Selim İdris ve Nemir Mücahid tarafından öldürüldü. Ancak o gençler de sonradan siyonist işgalci rejim tarafından şehid edildi.
Goldstein, ABD vatandaşı bir doktordu, elindeki silah da ABD yapımıydı. Cami… Namaz… Müslümanların katli… ABD vatandaşı Yahudi… ABD yapımı silah… Katliamcıları öldüren Müslüman gençlerin katli… Katliamın ayrıntılar bütünü, bir asrın hakikatini ifşa ediyordu.
İşgal yönetimi, Goldstein’i dünyaya akli dengesi yerinde olmayan bir adam olarak tanıttı. Ama katliamdan sonra camiyi dokuz ay boyunca kapalı tuttu ve ardından yarısından fazlasını siyonistlerin istekleri doğrultusunda sinagoga dönüştürdü. Goldstein’e deli dedi ama o delinin gerçekleştirdiği katliamla derin Yahudiliğin stratejilerini gerçekleştirdi.
NETANYAHU NE YAPMAK İSTİYOR?
Siyonist işgalci rejim, o katliamdan sonra caminin bir kısmının ibadete açılmasına izin verdi. Ama caminin etrafındaki el-Hisbe (el-Cümle) çarşısını açtırmadı. Trump’ın Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, 18 Kasım’da yaptığı açıklamada, işgal altındaki Batı Yaka’da yer alan Yahudi yerleşim birimlerini artık yasa dışı olarak görmediklerini söylemişti.
Netanyahu ise NATO zirvesine giden ve azil oturumları ile tehdit edilen Trump’la görüşmesinde tam da bu çarşıyı ilgilendiren bir konuyu konuşuyor: Batı Yaka’da kurmak istediği yeni Yahudi yerleşiminin yeri olarak 1994’te kapatılan o el-Hisbe çarşısını gösteriyor. 1994’teki sözde bir deli eylemini, tam çeyrek asır sonra yine bir sözde deli desteğiyle tamamlamaya çalışıyor.
1994’te ABD vatandaşı bir “deli”… Çeyrek asır sonra 2019’de ABD başkanı bir “deli” ve onu ikna etmeye çalışan yolsuzlukçu bir siyonist işgalci rejim İsrail yöneticisi… Hedef: Siyonist strateji…
NATO, can çekişiyor. Rusya ve Çin, dünya yönetimlerindeki paylarını artırıyorlar. Trump azil derdinde, Netanyahu, siyasi yaşamının bitmesi riski bir yana hapisle karşı karşıya… Ama derin Yahudilik, Müslümanların mukaddesatına karşı siyonist stratejiyi gerçekleştirme peşinde…
Üstelik derin Yahudilik, Filistin’in mukaddesatını, bir Hıristiyanın desteğiyle ele geçirmeye çalışıyor. Bu dehşet verici tutarsızlık karşısında Haçlıların bile mezarlarında kemikleri sızlıyordur.
Kudüs istilasının Haçlı kralları mezarlarından çıksalar, gördükleri karşısında çıldıracaklar! Kudüs’ün, Yahudilerin eline geçmesindense Müslümanların elinde kalsın diye mızrakları ile siyonizme karşı savaşacaklar!
Müslümanlara yönelik yapılanlara bak! Alayla karışık ne korkunç bir kin! Diyebilirsiniz. Yahudi kini, neler yaptırıyor? Diye de ekleyebilirsiniz. Belki o Yahudi kini, biri ABD’den, diğeri siyonist işgalci rejimden iki siyasetçiyi bu stratejiye doğrudan yönlendiriyor. Belki de öyle değil, bu iki uyanık siyasetçi, paçayı kurtarmak için Yahudi kinine sığınıyor. Müslümanları vurarak o kinin merhametinden pay almayı umuyor.
Hepsi ihtimal… Buna karşılık kesin olan bir şey var: Sorun, Yahudinin kini ve ona hizmet edecek “deli”lerin, yolsuzlukçu siyasetçilerin varlığı değil; Müslümanların dağınıklığıdır.
Haçlı Seferleri tarihçisi Runciman’ın tarihi sözünü bir kez daha hatırlamakta fayda var: Haçlılar, güçlerini kendilerinden değil, Müslümanların dağınıklığından alıyorlardı.
İslam dünyası, Kudüs’e karşı duyarsız bir Körfez ülkeleri yönetimi ile karşı karşıya… Ona karşı ise ABD ve siyonist işgalci rejim aleyhinde anarşistvari sloganlar attıkça İslam dünyasını fitneye, fesada, iç çatışmalara boğan bir yapı var. İslam dünyası, “kin” ve “inat”la, bu iki taraflı tahterevalliye bindirilmeye çalışılıyor.
Şimdi Runciman’ın sözünün devamını da hatırlamak gerekiyor: Müslümanlar buluşup az çok ittifak edince Haçlıların gücü kayboldu; Kudüs, yeniden Müslümanların eline geçti.
Müslümanlar, her tür önyargı ve korkuyu aşıp o “kurulmuş” tahterevalliyi yok sayarak Ümmetin vicdanına sığındıklarında derin Yahudiliğin, deli ve yolsuzlukçularının oyuncağı olmaktan kurtulacaklar. Mukaddesatlarına bir kez daha sahip olacaklar…
Ve o gün asla uzak değildir…