Kur’an’a göre büyük mevzularda ufak hesaplar
Yüce Allah, yeryüzünü idare etmek gibi ulvi bir makamı insanoğluna vermiştir. Bu beşere bakan boyutuyla dünya ve ahiret saadeti için büyük bir mevzudur. Bu mevzu, sorumluluk getirdiği gibi, haysiyet ve şeref bağışlayan ulvi bir makamdır. İşte büyük mevzudan bunu (Bakara/30) kastediyoruz. Bu ilahi mevzuda küçük hesaplar, indi, basit, insanın kendi kendine beşeri bir hesap çıkarması da dünyanın en büyük sorunudur. Dünyanın en büyük sorunu, ilahi mevzuya karşı beşerin kendine ihdas ettiği kişisel ufak hesaplara takılması. Bunu yapmak, elması teneke parçalarına değiştirmeye benzer.
Bu meselenin birden fazla boyutları vardır. Biri inkar diğeri de ihmal ve hata boyutudur. Bu büyük mevzuyu sahibi ile beraber hakkı reddetme hesabı, hesapların en çirkinidir. Diğeri de ihmal ve hata boyutudur. İkincisi, Müslümanlara bakan yönüdür. Birincisindeki mantık şudur; (hâşâ)ya “Allah yok ben varım” ya da “Allah bilmiyor ben biliyorum” demektir. Neûzü billah! Bir de Yüce Allah’ın hesabını bildiği halde ihmal, hata ve günah boyutundaki dünyevi küçük hesaplar peşinde koşarak büyük mevzuya zarar verme şeklidir. Biz bu makalemizde daha çok ikinci şıkkı anlamaya çalışacağız.
Bir Müslüman’ın bu anlamda en çok işlenen yanlışlıklardan biri de küçük hesaplara gereğinden fazla değer vermesinden büyük mevzuların zarar görmesidir. Müslüman, küçük hesaplara gereğinden fazla değer vermesiyle büyük mevzuya zarar verebilir. Bu da ilahi davaya perde olup ya unutmaya sebep olabilir ya da gözümüzde davanın heyecanını kaybettirebilir.
Muvahhid bir Müslümanın dava eri olma derecesi, günah ya da günahkara, hata veya hatalıya karşı alacağı mesafe ile belli olur. Muvahhid dava sahibinin, günahı bırakıp günahkara, hatayı bırakıp hatalıya kafayı takması büyük mevzuda küçük hesap yapması anlamına gelir. Bu şeytandandır. Halbuki Müslüman’ın bulunduğu büyük konum; hatalıya değil hataya, günahkara değil günaha karşı durmasını gerektirir. Bu da Rahman’dandır. Hatta kişi kendisinin büyük mevzuda olduğu bilinç huy ve karakter kişide iyice oturursa günahkara kızmak yerine ona acıyarak o hata onda vardır diye, günahı ondan uzaklaştırmak için çalışması gerekir. Bunun bir ileri boyutu mümindeki hataya karşı çıkayım derken düşmanın safında yer almaya kişiyi götürmemeli. Böyle bir şey ise mevzu değiştirmek olur ki bu da (Nisa/115) tümden zarardır.
Dava bilinci ve heyecanının kişide karakter olarak iyi oturması gerekir. Bunun için, Kur’an okumaya, zikretmeye ve istiğfara ağırlık verilmesi istenmiştir. Heyecan boyutunu diri tutmada en etkili alan marifet boyutuyla ariflerin bu yöntemidir. Ashabı kiramın dava bilinci bu büyük mevzunun farkına varıp küçük hesaplarla uğraşmamaları, onları düğüne gider gibi şehadete götürmüştür. Şeytan ise yapılan hatalar üzerinden büyük mevzunun heyecanını kaybettirmek için insanı küçük hesaplar peşinde koşuşturur. Bu manada İslam ülkelerindeki seçimlerin değerlendirilmesi gerekir. Bu bağlamda, Müslümanların başına İslam düşmanlarının amir olmasını Kur’an (Nisa/144) asla caiz görmemiştir. Bu bağlamda Müslüman, din düşmanlarını toplumda yönetime getirmesi için oy vererek destekleyemez.