Toplumsal yönetim açısından İslam alimleri ve zalim yönetimler
İslam, alimler, toplum, yönetim ve zulüm.
Yukarıdaki kelimelerin yan yana yazılması bile ürkütücüdür. (Bakara/279, Hud/113) İslam dini: Yüce Allah ve O’nun gönderdiği kitaplar ve görevlendirdiği Peygamberler vasıtasıyla bildirilmiş bir ilahi hayat nizamıdır. İlahi sistem hayatın her alanını kapsamaktadır. Yüce Allah-insan, kitap-insan ve Peygamber-insan ilişkisini Kur’an’dan bir okuma yaparak konuyu anlamaya çalışacağız. Yüce Allah, Kendini Rabbul-Alemin (Fatiha/1) Kitabını insanlar için huden lin-Nas(Ali İmran/4) Kıbleyi (Kâbe’yi) Huden lil-Alemin(Ali İmran/96) ve Peygamberini de Rahmeten lil-Alemin(Enbiya/107) olarak zikretmektedir.
Yüce Allah’ı İlah, Hz. Muhammedi Resul, hayat kitabını Kur’an ve Kabetullah’ı kıble kabul eden bir toplum düzeninde zulmün yaşanması normal değildir. Hükmedeni Allah, hüküm kitabı Kur’an ve hükmü tatbik edenleri peygamberler ve onların varisi olan alimlerin yönettiği bir yönetimde zulmetme veya seyirci kalmak yan yana olamaz.
Bununla beraber alimlerin zalim ve zulüm yönetimlerine itaat edin diye telkinde bulunmaları mümkün değildir. İnsanın her kesiminden olduğu gibi alimlerden de istismarcılar olabilir.
Yeryüzünde kişi Allah’tan korktuğu oranda insanlara karşı cesur olur. Kur’an, Allah’tan en çok korkanların alimler olduğunu Fatır/28 ve zulme meyletmemeyi en iyi bilenin Hud/113 onlar olduğunu emretmektedir.
Buna rağmen, geçmişte İslam alimlerinin hizmetlerini görmezden gelemeyiz. Bir kısım ilahiyatçı, geçmişte İslam alimlerinin zalim yönetimlere itaat etmek için halkı davet ettiklerine dair söylentilerinin tarihi bir geçerliliği yoktur.
Takip ettiğim kadarıyla İslam ümmeti, takriben yüz elli yıldan beridir akademia “dindarlık” ucubesini yaşamaktadır. Bu akademia dindarlığı(samimi olanlarını tenzih ederim), kendilerinin taşıdığı dini tasavvurun dinin özü olduğunu iddia ediyorlar. Bu dindarlık biçimi, adalet, eşitlik, özgürlük ve pozitif akıl gibi sloganlar üzerine bina edilmiş bir din tasavvurudur. Başta Ashabı kiram, alimler, muhaddisler, müfessirler, müçtehitler hatta peygamberler dahi yanlış yapmışlar! Ama kendileri hariç!
Tercümelerle bilgisine ulaşmaya çalıştıkları Kur’an bilgileri, Batı ve Doğu emperyalistlerinin eğitim ortamlarında aldıkları diploma ve yaptıkları yüksek lisansla bulundukları ortamda iyi bir maaş, lüks bir hayat ve sonunda bulundukları sistemden büyük emekli ikramiyeleri alarak bunları söylerler! Bulundukları gayri İslami sistemle hiç sorun yaşamazlar! İslam’ın geçmişini gelenekçiler deyip o koca ulemayı toplumun gözünde bir kısım dini kırıntı, hurafe ve uyduruk bir din bilgini olarak sunmak ne kadar doğru?
Bunu ciddi manada ele alıp, bu kadar kirli bir zihnin eğitim dünyamızda yaygınlaşması toplumda ciddi sorunlar oluşturur. Böyle bir tasavvurun geliştiği bir toplum ve o toplumun eğitim sisteminde öğrenim gören başta gençlerde bir takım kalbi hastalıklar, ne idüğü belirsiz inançlar türemez mi? Deizm gibi.
Halbuki geçmiş alimler geçimlerini kendileri sağlıyorlardı. Mesela imam Kudduri -çanakçı çömlekçi imam demektir- bunlardan biridir. ‘Alimler zalimlerle beraberdi’ şeklindeki söylemlerinin dinen, tarihen ve ilmen izahı mümkün değildir. Bunu söyleyen her akademisyen sistemle değil Müslümanlarla problem yaşamaktadır. Buradaki sorun ilmi ve dini olmaktan çok, içten içe çökmüş bir ahlaki sorun olduğu kanaatindeyim. Bu dindarlık biçimi halktan kopuk, topluma üstten bakmalarına rağmen; bu dini, onun kitabını ve hayat nizamını sadece kendilerinin bildikleri iddiasındalar. Böyle bir iddianın İslam’ı moderniteye yedirmek ve zihin kirliliği ve ahlak sorunu olduğu ortadadır. Tüm eleştirileri Müslümanlaradır.
Halbuki zalimler yönetime geldiklerinde ilk iş aziz İslam alimlerini asmak olmuştur. Niye? Çünkü onların zulümlerine karşı çıktılar da ondan. Yakın tarihimiz buna en büyük şahittir.
Meseleye Kur’an’ın nazariyle bakıldığında belam vasıflı insanların da tarihin her devrinde var oldukları gerçeği görülecektir. Fakat bu kesim aziz İslam ulemasını tarihte de bugün de temsil etmemektedir.