• DOLAR 34.644
  • EURO 36.396
  • ALTIN 2912.21
  • ...

Bir Müslüman için dünya bir imtihan sahasıdır. İmtihan eden ve imtihanın sınırlarını belirleyen Yüce Allah’tır. Kul Yüce Allah’a karşı bu imtihanda kendisine belirlenen sınırlara dikkat ettiği oranda Rabbine yakın olur.

Kur’an-ı Kerimin meseleleri anlatımı talimat şeklindedir. Malumatı Resul-i Ekrem(Ali İmran/31) ve az da olsa, ilimde (Nahl/43) -Rasihun-ilim erdemlileri verir. Fakat bazı konular Kur’an-ı Kerim de teferruatlı bir şekilde anlatılmıştır. Teferruatlı anlatılan konulardan biri de hududullahı aşanlara karşı inanan bir insanın nasıl davranması gerektiği konusudur.

            Tevhidin önemle üzerinde durduğu konulardan biri de, şirkin ve tağuti sistemin egemenliği ile mücadele etmektir. Tevhidin bu manada mücadelesi küfrün/kafirin kendisi veya şirkin/müşriğin kendisi ile değildir. Tevhid ve Nübüvvetin mücadelesi şirkin ve küfrün egemenliğiyledir. Müslümanlar bir yeri fethedip tağutun egemenlik gücünü kırdıktan sonra, kimse kendi inancını yaşamaktan menedilmemiştir. Tekrar söylüyorum, İslam’ın savaşı kafirle değil, küfrün egemenliğiyledir. Burası iyi anlaşılıp tasavvur edildiği oranda konu anlaşılacaktır. Konu hakkında zihnimizde sağlam bir tahayyülün yer etmesi gerekir. Böyle bir tefekkürle bizim zihin dünyamızda fotoğrafın tüm boyutlarını gözler önüne serecek şekilde netleşmesi lazım.

            Önemli hususlardan biri de konuyu zihin dünyamızda canlı tutabilmemiz için beynimizi tüm ön yargılardan hali etmemiz gerekir. Aksi takdirde her cümleye karşı içimizde beslediğimiz taassup canavarının kinli pençelerinden gönlümüzü azad edemeyiz ve toplumun kalıntılarının dikenleri ciğerlerimizi parçalamaya devam edecektir. Şimdi de kitabın ortasından okuyalım; İslam’a muhalif olan bir partiye, İslam toplumunun egemenlik hakkını, hiçbir zorlama olmadan vermek üzere oy vermeyi anlamaya çalışalım. Şunu da bilmemiz lazım; önce verilen oy ile o partiye ne verildiğinin de bilinmesi gerekir. Bir cümle ile beyan edelim. Verilen oy ile toplumun egemenliği o partiye verilmiş oluyor. Yani, o partinin düşünce ve inancının topluma hakim ve egemen olması talebiyle ona oy veriliyor.

Not; hemen hemen tüm peygamberler tağuti şirk düzenleri içinde Tevhidi hakim etmeye çalışmışlar. Tağuti sistem içinde tevhid mücadelesini verirken var olan imkanlar içinde tebliğ yapılmış. demek ki tağuti sistem içinde tevhidi mücadele vermek ayrı bir şey, tağut için çalışmak ayrı bir şeydir. Tağut ve tağutun bulunduğu ortamın dışına çıkıp mücadele ortamı bulamayan, bulunduğu yerde mücadele edecektir. Tağuti sistemin okullarında, meclisinde, dükkanında mağazasında, çarşısında, topluluğunda ve panayırlarına giderek mücadele etmemizde bir beis yoktur. Gittiği her çadırda türlü türlü eziyetler gördüğü halde müşriklerin tüm çadırlarını bizzat gezerek davet ve tebliğ eden bir peygamberin ümmetiyiz. Her türlü eziyete maruz kalmasına rağmen o gün tağuti sistemin büyük millet meclisi olan Kâbe’de İslam’ı tebliğ etmekten geri kalmayan bir peygamberin ümmeti olduğumuzu unutmayalım. Fakat hiçbir Müslüman darünnedve partisi için asla ve kat’a çalışmamıştır. Yani inançsızların çalışmalarına destek vermemiş.

Bir de verilen oyların sisteme değil, partinin düşünce ve ideolojisine verildiğinin bilinmesi gerekir. İnsan oy verdiği partiye vekaletini oy üzerinden o partiye vermiş oluyor. Verdiği oyla kişi der ki: Ya Rab! Ben oy verdiğim partinin taşıdığı inanç ve düşüncenin toplumda egemen olması için vekaletimi veriyorum. O düşüncenin hakim olması için parti benim vekilimdir. Oy verilen parti ister kazansın ister kazanmasın. Diyelim ki kazanmadı. Ama kazansaydı ne iyilik işleyecek idiyse o oranda sevap alır. Kötü partiye destek verdi ve parti kazanmadı. Peki, kazansaydı hangi kötülükleri işleyecekti. Oy verenin cezası da o kadar olur. Oy verenin yaptığı tercihe göre Yüce Allah’ın indinde onun safı belirlenmiş olur.

Bu bağlamda, kişi mahşer gününde tabi olduğu liderinin ismiyle çağrılacak. İsra/71. Ayet bu konuda nettir. Yüce Allah onları tabi olduklarının adıyla çağırdıklarında onlar da diyecekler “Ya Rab! Biz onlara tabi olduk, onlar bizi sapıttılar Ahzab/67. Ayet bunu apaçık bir şekilde izah etmektedir. Onlar cehennem ateşini gördüklerinde keşke biz Allah ve Resulüne itaat etseydik diyecekler. Ahzab/66 Mademki onlara itaat ettik diye biz cehenneme düştük, o zaman onlara azabın iki katını onlara çektirin ve lanet olsun onlara diyecekler.” Ahzab/68

Kişi bulunduğu çevre konusunda yaptığı yanlış sebebiyle de şöyle diyecektir; “Keşke ben hakka uysaydım ve aklımı çalıştırsaydım da cehennemlik olanlarla arkadaşlık yapmasaydım.” Mülk/10. Ayet. Başka bir ayette “Eyvah keşke ben filanı dost edinmeseydim.” diyecek Furkan/28. Ayet

Bu ayetler, kişinin kendi tercihi ile yapmış olduğu nitelikteki toplumsal tercihin sonuçlarını gösteriyor. Bir de kişinin kimi dost edinip edinemeyeceğini beyan eden onlarca ayetten sadece şimdilik bir ayeti verelim: Mücadele suresi/22. Ayet buyurur ki; “Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir kavmin(Türk, Kürt, Arap ve Acem) Allah ve Resulünün koyduğu sınırları aşanları sevdiğini göremezsin. Velev ki onlar babaları, evlatları, kardeşleri veya aşiretlerinden olsunlar…”

            Bu ayeti kerimede “kavim” diyerek dikkatimizi Müslüman bir kavmin topluca böyle karar almasının mümkün olamayacağını buyurması çok manidar. Tam da günümüze ışık tutmaktadır. Yani Türkler veya Kürtler kafir de olsa bizim kafirimiz deyip inançsız birini sevip arkasından gidip, oy vererek destekleyemezler. Oy verme zamanı olmadığı için Allah namına, Allah rızası için toplumu Kur’an namına uyarıyoruz. Hedefimiz Müslüman milletin imanını tehlikelere karşı savunmaktır. Tek gayemiz budur.