• DOLAR 32.386
  • EURO 35.096
  • ALTIN 2326.584
  • ...

            İslam’ı yaşamak ve tebliğ etmekten her Müslüman sorumludur. Ama her kes kadı olmakla sorumlu değildir. İslam’ın hakim olmadığı bir tağuti sistemde Müslümanların mükellefiyeti Kadılık yerine tebliğ ve davettir. Tağuti sistemde bir Müslüman, İslam ahkamının tamamını yaşayamaz. Eğer yaşayabilseydi, o zaman İslam’ın gelmesi için peygamberlerin mücadele etmesine gerek kalmazdı. Her halukarda İslam’ı yaşama ve davetinden sorumluyuz. Ama yaşatma tahakkümünden sorumlu olmadığımız gibi, bunu başkasına dayatma hakkına ise hiç sahip değiliz.

İslami bir dava ve derdi olan her insaf sahibi Müslüman, İslam toplumunun mağduriyetine bakarak ümmete acıması gerekir. İslam ve onun hukukunun tamamen yasal olarak men edildiği bir ortam da Yüce Allah Müslümanları İslam’ın tüm ahkamını tatbik etmekten sorumlu tutmuyor. Belki onu hakim etmek için çalışmakla sorumlu tutuyor. Ama, selefilik ve Kur’an Müslümanlığı adıyla hareket eden kardeşlerimiz, tam tersini iddia etmektedir. Kökten İlahi egemenliği ret eden din düşmanlarını bırakıp ellerinden dinleri alınmış, kalan yarı yamalak bilgileri merdiven altında ve çok kısıtlı imkanlarla öğrenmeye çalışan zavallı Müslümanları tekfir edip düşman ilan etmek hatadan üte bir cinayet ve çılgınlıktır.

Müslümanları din dışına çıkmakla suçluyorlar. Bu şeriatımızla çelişen yanlış bir din tasavvurudur. Bu mazlum ümmeti, din uydurmak ve şeriata karşı çıkmakla suçlamak bir insafsızlıktır. İnsafsızlık olduğu kadar, bu yanlış dini tasavvur şirke karışmış bir paralel din tahayyülüdür. Biri selefilik adına Müslüman halkı, diğeri de İslam müçtehit ve muhaddislerini din uydurmakla tekfir etmektedirler. Neticede biri ammı, diğeri ulemayı tekfir ediyor.

Biri, biz selef alimlerini, diğeri de Kur’an Müslümanlığı”nı iddia ediyor. Ne garip ki, Kur’an Müslümanlığı ve selefilik Kur’an’da olmayan uyduruk kavramlardır. Her ikisinin hedefinde hakları elinden alınmış Müslüman topluluklar vardır. En çok da İslami hizmetler yapan Müslümanlar var. Her iki kesim bin dört yüz yıllık İslam külliyatını görmede bir miyop körlüğü yaşıyorlar. Her iki kesim de yerelde marksist, faşist ve kapitalistlerle iyi geçiniyorlar. Daha bir sürü ortak noktaları vardır. Konuyu uzatmak istemiyorum. Bu bakış açısı Kur’an’a külliyen ters düşmektedir. Enfal/72. Ayette Peygamberler beraber hicret etmedikleri halde kimse onlara kafir demedi. Kur’an Müslümanlığını savunan ve İslam alimlerini suçlayan, bize müşrik diyen bu kesimde değişmeyen özelliklerden biri düşmanla uğraşmamak. Bize müşrik diyen bu kesim yanlış yapıyor ama tüm bunlarla beraber müşrik değildirler. Çünkü ehli kıbledirler. Biz asla ehli kıbleyi tekfir etmeyiz.

Kur’an Müslümanlığında olan, Batı hayranlığı modernitenin seküler dünya görüşünü ilahi ahkama tercihdeki atomistik din algısı büyük bir tahayyül bozukluğudur. Batının fenni sahada öne geçmesiyle Batıya holistik bir şekilde külliyen hayran olmaları bir akıl tutulmasıdır. Böyle bir holistik/tümden Batı temayülü dini tasavvuru kabul edip marifet bilen bir ruh, can çekişecek kadar hasta bir ruhtur.

İki aleme inanan bir ümmetiz. İki alemden birini kendi egemenliğine almak şirk, mead alemini inkar etmek küfürdür. Yahudi ve Hristiyan din adamları ile laik seküler düşünce tasavvuru egemenlikte aynı noktadadırlar. Alemi gaybın egemenliği üzerine bina edilen kilise ve havranın zihin dünyasıyla, Laik seküler batı sistemlerinin alemi şuhudu egemenliğine alan zihin aynıdır. Biri din namına diğeri dünya namına yapıyor. Her iki tasavvurda da dünyalardan birini kendi egemenliğine alması söz konusudur. Bu ikisi de şirktir.

Böyle bir ortamda Müslüman bir insanın yapacağı en önemli şey, dini imkanları elinden alınmış mazlum müminler üzerine kadılık yaparak cennet ve cehennem faturasını kesmek değil, onlara cennet ve cehennem yolunu göstererek İslam’a davet etmeleridir. Tağutun zulmü altında esir olan Müslümanlara karşı kadılık yapmak, her şeyden önce İslami açıdan bir usul hatasıdır.  Sonra yargıladığı Müslümanın hukukuna karşı bir saygısızlıktır. İslam hukukunun mahkum edildiği bir ortamda bırakın İslam için koşuşturan Müslümanı, belki bilmeden din düşmanlarının safında olanları bile tekfir etmeden onların hidayetine çalışmak gerekir.

Tarihte tekfircilik ilk olarak Kur’an Müslümanlığıyla başlamıştır. Tekfirciliğin çıkışı Hz. Ömer ve Ali’inin, Kur’an’ı bırakıp hadisle amel etmeyi dinin dışına çıkma iddiasıyla başladı. Hadis ve Müçtehitlerin içtihadına uydurulmuş din demek, Kur’an namına yapılan tekfirciliğin değişmeyen yüzüdür.

İslam toplumunun gençlerini dinsizleştirmeye çalışanlarla hiç bir zaman “Kur’an Müslümanlığı”nın uğraştığını görmedik. Seleficilik ve Kur’an Müslümanlığı iddiasında bulunan kardeşlerimiz sahih din iddiası üzerinden diğer kardeşlerini tekfir ediyorlar. İşin garip olanı da burası. Gelin kardeşlerim kafir ve hainlerin bize verdikleri zarar ile mücadele edelim. Bu zulmün altından ümmet olarak kalkmak için bir birimizi sadece uyaralım, ama tekfir etmeyelim.