İslam ve Siyaset-9
YUSUF SURESİNDE DİPLOMASİ DİLİ
Dil, insanı diğer canlı varlıklardan ayıran en büyük etkendir. Dil nezaketi de, medeni insan ile bedevi insanı birbirinden ayıran en büyük etkendir. Bu manada Peygamberler, beşerin öncüleridir. Bu bir hakikattir. Bu hakikatte tüm insanlık aynı noktada duruyor.
Dünyayı yarattıktan sonra, düzenleyip (Rahman, 7) idare eden Allah bu düzene zarar verebilenin insan olduğunu biliyor. Onun için de bu nizamı bozmayın (Rahman, 8) diye bizi uyarıyor. Ağaçlardan hayvanlara, sulardan havaya, taşlardan toprağa, her varlık için bir ölçü koymuştur. Varlıklar arası münasebetler için de ayrı bir ölçü koymuştur. Ayetin fiil kalıbından anlaşılıyor ki ölçüyü bozan insandır. Eğer insandan başka varlıklarda da yapma ve yıkma özelliği olsaydı ayette “nehiy” yerine “nefiy” olarak gelmeliydi. Yani yeryüzünün imarı/yönetimi insana verildiği için, insanda yapma ve bozma özelliği bulunduğundan dolayı nehiy şeklinde gelmiştir. Nitekim “insanların işledikleri suçlar yüzünden yeryüzüne fesat yayıldı” diye emretmiştir(Rum, 41).
İslam, insandaki tahrip-tamir/halifelik/yöneticilik sebebi ile Allah’a (c.c.) karşı, insana ve tüm varlıklara bir sorumluluk yükler. Bu üç noktada ilişkilerdeki denge, merhamet ve adalet üzere uyarlanmıştır. Bunu, az kitap(talimat) çok peygamber asm (malumat) gönderilmesinden anlıyoruz. Peygamberlerin iletide en çok dikkat ettikleri husus dil nezaketi ve üslubudur. Bu peygamberlerden biri de Hz. Yusuf (a.s)’dır.
Kardeşlerinin ihaneti ile zor bir sürecin sonunda Hz. Yusuf zindana düşer ve orada peygamber olur. Surede, kıssanın anlatımı esnasında titiz bir diplomasi dili kullanılmıştır. Bu yazımda, kullanılan diplomatik dil nezaketine dikkatleri çekmek istiyorum. Yüce Allah’a inanmadıkları halde, Firavun ve Vezire toplumdaki ünvanları ile hitap etmesini İslami siyaset bakımından çok önemsiyorum. Sure tamamen tevhidi manada bir toplum inşa ediyor. Hikmet dolu bu kıssada Vezirin ismi yerine Aziz 12/21. Firavun’a Melik 12/43,50, 54,76. diye hitap etmesi manidardır. Vezir ölünce, onun yerine geçen Hz. Yusuf’un da ismi 12/ 54,55, 56 ve 78. Ayetlerinde Aziz olarak geçmiştir. Seyyid, “efendi” Melik, emreden “Başkan” aziz kelimesini de “sayın” olarak anlamak mümkündür.
Siyasetle ilgilenen her Müslüman, içinde bulunduğu toplum ve konuştuğu dil bakımından bu kelimeler neye tekabül ediyorsa o kavramları kullansın. Demek ki, içinde bulunduğumuz toplumda inançsız(firavun gibi) da olsalar, herhangi bir devlet veya parti başkanına başkan, sayın ve efendi deme nezaketini göstermemiz gerekir. Çünkü yüce Allah (c.c.) Firavun'u Yusuf/44,76 ayetlerde Melik/ Başkan diye takdim etmiştir. Yusuf/51. Ayette aziz/sayın kelimesini kullanmıştır. Yusuf’u getirin diye gönderdiği adamlarına Yusuf (a.s.) da git “قل ارجع الي ربك” dön efendine de ki” diye saygın bir ifade kullanmıştır. Vezirin karısı Yusuf’u nefsine kötülük için davet ettiği bir esnada kapıyı açan Vezir’e “والفيا سيدها” efendisi 12/25. diye hitap etmiştir.
Demek ki, bugün içinde bulunduğumuz dünyada fikri ve inancı, partisi ve devleti ne olursa olsun başkanlarına, efendi, sayın veya başkan dememiz caizdir. Bu Kur’anî bir nezakettir. Bunlar “تلك حدود الله…” Allah’ın hudutlarıdır. Burada kullanılan diplomatik dil de Hududullah’a girer. İnsanın insan ile olan ilişkileri, İslam siyaseti açısından çok önemlidir. İslami siyaset açısından her bir insani ilişki önemlidir. Ama, siyasi yapılanmada dildeki nezaket çok daha önemlidir. İşte surede de bunu görüyoruz. Örnek olarak; Putin ve Merkel’e sayın demek gibi...
Ancak, surede kadınlara sürekli “امرات ، نساء” Kadın diye yapılan hitap dikkat çekicidir. Ya o kadınlar suç işledikleri için nezaket hakkını kaybettiler ya da o günkü Firavun’un yönetiminde kadınlara ait herhangi bir yetki alanı yoktu. İkinci şıkkın ayetlerin siyak ve sibakına daha uygun olduğu kanaatindeyim. Yoksa, Kafir olan Firavun'a Melik diyen Allah, o kadınlara da Azize, Melike ve Seyyide diyebilirdi.