• DOLAR 34.501
  • EURO 36.521
  • ALTIN 2908.326
  • ...

Bu günlerde hangi kardeşimizle konuşsak, son zamanlarda Filistin ve Gazze’de yaşananlar nedeniyle kahrolmuş durumda..

Hakikat şu ki, bizleri en çok bu noktaya getiren de, gücümüzün yettiğince her yerde avazımız çıktığınca haykırdığımız, “kahrolsun” ile başlayan tüm sloganlarımızın niyeyse bir şekilde bizlere geri dönmesi..

Şunu anladık ki; biz kahrolsun dedikçe, kahrolmuyor kahrolması gereken, kahrolasıcalar..

Birkaç gündür şu soruyu hepimiz soruyoruz birbirimize, neden...?

Gazze’deki hastane katliamının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan;  “Vahşeti durdurmak için insanlık harekete geçmelidir” çağrısında bulundu.

Bu çağrıya herkes kendince bir anlam yükledi. Kesin bir hareket olacaktı ama ne!?

O gece bu çağrıya mukabil ve bu çağrı olsa da, olmasa da harekete gecenler oldu..

İsrail konsolosluklarına ve pek çok şehrin muhtelif alanlarına akın etti insanlar.. Hâlâ da ediyorlar...

Diğer yerlerde yaşananları basından takip etsek bile, İstanbul’ da konsolosluk önünde yaşananlar kâbus gibiydi..

Küçük bebekler bile biber gazına maruz bırakıldı..

Şimdi şöyle diyenler olacaktır muhakkak ki; “ O bebeklerin ne işi vardı orada...”

Evet, doğru, o bebeklerin bir işi yoktu orada!

O bebekler, Gazze’de bebekleri katledilen annelerin acısına dayanamayan ve bu acıyla bebeklerini kucaklarına alıp, severken bile ar duyan ve dayanamayıp o hissiyatla alanlara koşan annelerin bebekleriydi...

Ellerinden bu gelmişti, insanlık namına hareket etmek adına...

Evet yukarıda da zikrettiğimiz gibi kaç gündür soruyoruz bu soruyu ;peki  ülkemizin etkili ve yetkili makamları neden somut bir adım atmıyor?

Neden; sözler ve eylemler arasında bu kadar büyük bir tezat var..

Lütfen artık kimse uluslararası ilişkilerden, ülkeler arası protokollerden, bölgeler arası diplomasi trafiğinden, siyasal etikten  bahsetmesin!

Çünkü tüm bu lakırdıları, evladının parçalarını bir poşete dolduran babanın, henüz ağzı süt kokan bebeğini kaybeden bir annenin, anne- babasını kaybedip hastane koridorlarında çaresizce ağlayan bir yavrunun feryatları arasında duymuyoruz!

Duymakta istemiyoruz!

Bu sözlerin, bahanelerin hiçbir hükmü yok artık...

Ciğeri beş para etmez zalimlerin zulmünü izleyecek ciğer kalmadı kimsede...

Bilge Kral Aliya’ nın dediği gibi; “Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.”

Ancak her şeye rağmen güçlü olmak zorundayız.

Zira Siyonistler günlerdir sadece Gazze’yi değil, tüm dünya Müslümanlarını etkisi altına alacak yeni bir psikolojik harp başlattılar..

Bütün imkânlarını seferber etmiş durumdalar...

Tükenmiş, çaresiz, güçsüz hissetmemizi istiyorlar..

Tüm insanlığın aklıyla alay edip, adeta oyun oynuyorlar.

Ama biz Rabbimizin ipine sarılarak def edeceğiz bu kirli oyunları..

Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” ( Al-i İmran,139)

Emri gereği, gevşeklik ve üzüntüyle ye’se düşmeyeceğiz.. Bileceğiz ki;  gerçekten iman edenler daima üstün olanlardır.

Ve şu ayetleri aklımızın, ruhumuzun virdi kılacağız:

Eğer bir yara aldıysanız, o kavme de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah’ın iman edenleri belirtip-ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez.”

Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için böyle yapar.”

Yoksa siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” Al-i İmran, 140-141-142)

Şimdi bizlere düşen..

Daha fazla çalışacağız; koşuşturacağız, anlatacağız, yazacağız, haykıracağız...

Sadece bir haftalık değil, beş yıl, on yıl, yirmi yıl ve asırlık hedeflere doğru, azimle, istikrarla koşacağız..

Yoksa ağlamaktan ciğerimiz patlasa, kahrolmaktan helâk olsak bile zalimin zulmü bitmez ve mazlumlar affetmez...