Çin İşkencesi!
Bir millet düşünün ki, milletin adı işkence kavramıyla özdeşleşmiş. Bu milletin her bir bireyini bir kefeye koymak doğru olmasa da işkence yıllarca devlet politikası haline gelmiş; işkenceden beslenmiş, işkenceyle birçok medeniyete kölelik bendini vurmuş.
Neden söz ettiğimizi anlamak çok da zor olmasa gerek...
Elbette nam-ı diğer Çin’den ve Çin işkencesinden bahsediyoruz!
Son zamanlarda Çin kelimesini önce covit-19 ile sonra aşı kelimesiyle sık sık duymuş olsak ve bu şekilde anma eğilimi göstermeye başlamış olsak bile, buna alışmasak iyi olur sanki!
Çünkü bazen alışmak, kanıksama sürecini başlatan ve yöneten bir gaflet halidir. İyisi mi biz, Çin kelimesini aşıyla, şifayla, kurtuluşla anmak yerine, işkence ve zulümle anmaya devam edelim...
İlimde, bilimde, teknik buluş ve yetenekli işçilikte nerede olurlarsa olsunlar, hali hazırda o zalim elleri bugün yine mazlum insanların yakasında...
İşkenceleri, asimilasyon çalışmaları, acımasız oyunları halâ güçsüz ve çaresiz insanların hayatlarında...
Bugün Doğu Türkistan’da (kendilerine göre Sincan Bölgesinde) yaşayan Uygur Türklerine, Kırgızlara, Kazaklara yaptıkları zulümler sadece bir milletin meselesi değil elbette. Özelde İslam Ümmetinin ve genelde tüm insanlığın ortak sorunudur.
Bu meseleyi dünyanın gündemine taşımak-duyurmak, çözümler aramak ise, sinesinde bir gram vicdan taşıyan her bir bireyin insanlık vazifesidir.
Bazı yaşanmışlıkları gazetelerden, arama motorlarından karşımıza çıkan bilgilerden, siyasilerden vb. kaynaklardan duymak-öğrenmekle, bizzat yaşayanlardan dinlemek arasında dağlar kadar fark vardır elbette.
Doğu Türkistan’da yaşanan zulümlere bizzat tanık olan veya yaşayan kimseleri dinleyince, Çin’in acımasız yüzünü görmek çok daha kolay. Acı olan, akıl almaz zulümlerin muhatabı olan yüz binlerce mazlum, halâ yaşanan bunca zulmü ispat etmek için uğraşıyor!
Koca Komünist Çin Devletinin/Ordusunun kudretli(!) beyanına karşı, bu mazlumların sesi ise cılız, güçsüz ve desteksiz...
Bilhassa, Türk ve Çin hükümetleri arasında 2017 yılında imzalanan anlaşmanın 2020’de Çin Parlamentosu tarafından onaylanmasından sonra, Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlı mazlumlar adeta diken üstündeler. Her ne kadar işlerlik kazanması için TBMM tarafından da onaylanması gerektiği kaidesi olsa da bu belirsizlik nedeniyle; korku, endişe, çaresizlik hali Doğu Türkistan'lı kardeşlerimizi kuşatmış durumda.
Çünkü çok iyi biliyorlar ki, Türkiye’den Çin’e sığınan kaç suçlu var ki!? Fakat Çin’den Türkiye’ye sığınan on binlerce mazlum var ve bu yasanın hedefinde de sadece bu mazlumlar var!
Şimdi iman, insaf, vicdan sahibi her insana düşen bu mazlumlara el uzatmak, sesiz çığlıklarına ses olmak ve haykırmaktır!
Biz de bu kardeşlerimizin isteğine binaen kendi imkânımızın yettiği, sesimizin ulaştığı yere kadar sesleniyoruz:
Ey dünya duy ve bil!
Doğu Türkistan’da mazlumlar var!
Komünist ve zalim Çin’in, işkence, tecrit, asimilasyon, taciz, gasp, hapis, cinayet ve daha sayamadığımız türlü türlü zulümleri var!
Biz armudun sapı, üzümün çöpüyle uğraşırken, kirletilen ırzlar, çiğnenen hürmetler var!
Ve Ey Müslüman fert ve yönetici sen duy ve bil!
Unuttuysan hatırla!
“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü onu(n kusurunu) örter.” (Buhârî, Mezâlim )