Yazmak mı kusmak mı?
Dünya genelinde en büyük ve en popüler hikâye paylaşma platformlarından biri vasıtasıyla ünlenen, yine bu sosyal ağ vasıtasıyla yazdığı hikaye, yirmi milyonu aşkın kişi tarafından okunan bir genç kızın yazılarıyla ilgili kullandığı ifadeler hayli manidar...
Benim için yazmak, kusmak gibi bir şey diyor.. Kafasındaki karışıklıklardan, rahatsızlık veren düşüncelerden kurtulmak için yazdığını da ekliyor. Bir nevi yazarak rahatlamayı, kusarak rahatlamaya benzetiyor.
Böyle bir benzetme oldukça garip olmasının yanı sıra, insanın aklına kusma fiilini de getiriyor ister istemez. Malum sindirim sistemindeki birtakım gereksiz yığılmalar, aksilikler veya toksinler- zehirler vücudun kusma refleksinin devreye girmesine neden oluyor ve hemen herkesin duyunca bile yüzünü buruşturduğu kusma fiili meydana geliyor.
O hâlde yukarıdaki benzetmeden yola çıkarak, düşünce sisteminin kusma refleksinin de, bazı düşünsel aksilikler, karışıklıklar ve zehirlenmelerden dolayı olduğu sonucuna varsak, pekte yanılmış sayılmayız.
Peki öyle ise yazdıklarının bir nevi, kafasının-düşüncelerinin kusmuğu olduğunu söyleyen bir kızcağızın yazıları nasıl oluyor da milyonlarca genç tarafından okunuyor?
Bunu merak edip araştırmak toplumsal bir görev sayılmaz mı acaba?
Bu sorudan sosyolog ve psikologlara da, ciddi bir araştırma konusu çıkar doğrusu. Toplumsal sorumluluk adına ciddi bir ödev... Ama en önemli ödev ve görev, anne ve babalara düşüyor. Sonra kardeşlere, abilere, ablalara, öğretmenlere/hocalara...
Okuma alışkanlığı kazanılabilecek en güzel alışkanlıklardan biri elbette. Fakat öyle gelişi güzel her şeyi okumak, okuyucunun zihnini ve ruhunu kirletip, zehirleyebiliyor. Çünkü okumak kadar, neyi okumak ve nasıl okumakta oldukça önemli.
Günümüzde ise, hem sosyal medya vasıtasıyla okuyucuya ulaşan, hem de basılıp yayınlanmış birçok sıkıntılı eser (!) var. Denetimsiz, kontrolsüz yığınla hikâye, şiir, deneme, makale... İtikadi ve ahlâkî yönden beyinleri ifsat edecek yığınla neşriyat. Edep ve edebiyattan yoksun, okuyucunun psikolojisinin canına okuyacak, kelimeler ve cümleler...
Elbette söz konusu okuma bilinci veya bilinçli okuma olunca mevzu, bir kızcağız ve geçmiş zamanda kullandığı ifadelerinden ibaret değil, olmamalı da. Bu yeri gelmişken konuyla ilgili verebileceğimiz örneklerden sadece bir tanesi.
Mevzu oldukça derin...
Bir taraftan her bir birey okuma bilincini muhakkak kazanmalı diyoruz, bu konudaki pasiflik ve tembelliklerle mücadele etmenin yollarını arıyoruz. Bir taraftan da, işin sadece okuma bilinci kazanmakla bitmeyeceğini, aynı şekilde okuma bilincinin yanında, bilinçli okuma erdeminin de olması gerektiğini tecrübelerle sabit pratikler neticesinde müşahede ediyoruz.
Okumak güzel bir fiil elbette. Rabbimizin biz aciz kullarına açtığı ilk kapı.. İlk emir, ilk yönlendirme... Fakat bu buyruk “Yaratan Rabbin adıyla oku!...” hitabıyla, bir üslup, bir yol-yordamla şekillendiriliyor. Başıboş bırakılmıyor. Böylece başına buyruk, keyfi ve nefsi okumalardan azade kılınması gereken okuma bilinciyle bilinçlenmemiz hakikati karşımıza çıkıyor.
Bir kan pıhtısından yaratılan insanı, esfel-i safilin çukurundan, eşref-i mahlûkat zirvesine çıkaracak bir ip veya eşref-i mahlûkat zirvesinden, esfel-i safilin çukuruna yuvarlayacak, bir yağlı urgan olabiliyor, okuma eylemi...
Bu nedenle sorumluluğu üzerimizde olan her bir insanın ne okuduğu, nasıl okuduğu da yarın mizanda önümüze düşecektir. Elbette fani alemde de, bunun getiri ve götürüleri karşımıza çıkacaktır.
Bazı zararlı yayınları, kendimizden ve çevremizden uzak tutmak ilk başta bizim vazifemizdir. Bir bakanlığın çıkıp o yayını ‘ muzır ve müstehcen’ ilan etmesini beklemek büyük hata olacaktır elbette. Çünkü o zamana dek, zehirlenen nesil zehirlenmiş, kirlenen temiz dimağlar kirlenmiştir.
Bu konuda serkeş ve lakayt davranan ve olumsuz sonuçlarla karşılaşan kişiye ancak şu söylenebilir; Şimdi, “acı acı gül ve kara kara düşün!”
İş işten geçmeden çocuklarımız, gençlerimiz neler okuyor, neden okuyor bakalım. Bir kitabın birkaç sayfasına bakıp yetinmeyelim. Önce okuyalım sonra okutalım.
Asrın cehaleti, okumayan neslin canına okumadan, çirkefi çirkin ve zehirli kalemlerle zehrini nesillerimize bulaştırmadan, kalemlerinden kusmuk değil, bal damlayan ilim ve irfan ehlinin yazılarıyla tanıştırmakta da gecikmeyelim...