Sosyal medyanın emzirdiği nesil ve merdiven dibine itilen annelik makamı...
Son günlerde en çok konuştuğumuz meselelerin başında, pandemi gerçeği geliyor kuşkusuz. Ancak tekrar ve tekrar hatırlamamız gereken daha büyük tehlikeler var. Ahlâksızlık, sapkınlık, merhametsizlik, edepsizlikte adeta pandemi gibi yayıldıkça yayılıyor, hız kesmeden. Ayrıca tüm dünyayı da kıskacına almış durumda.
George Floyd'un zalimce nefessiz bırakılmasında da, Barış Çakan' ın katledilmesi olayında da kendisine istediği ayakkabı alınmadığı için annesini merdivenden aşağı iten genç kız olayında da hep aynı resmi görmek mümkün. Genç kız özetliyor aslında; gözüm dönüyor/ gözüm döndü...
Anahtar kelime bu!
Gözü dönmüş bir nesil yetişti ve yetişiyor da...
Gözü dönmüş, sözü dönmüş netice de özü dönmüş!
İmanla/İslam’la ilişkisi olmayanlar bir tarafa, Müslüman olduğu halde küfür sularında tehlikeli kulaçlar atan, fısk ve fücuru yudumlayan çocuklar, gençler ve hatta daha fazlası ne zaman dikkatimizi çekecek.
Ne zaman, şiddetle rikkatimize dokunacak?
Zararını tam olarak evlerimizde, bedenlerimizde ve ruhlarımızda bire bir hissedince mi?
Merdiven altına evladınca itilen anneye hepimiz çok acıdık. (Görüntülerin yayınlanması ne kadar etik, ayrıca tartışılır. Zira hiçbir anne evladının bu hali ifşa olsun istemez.)
Fakat dikkatlice bakınca, asıl acınması gereken kişi arkada duruyor; manen aşağılara itilmiş, kendinden geçmiş, gözü dönmüş acınası bir evlat... Buradan bakınca, onu iten elleri ve çarpık sistemi de görmüş oluruz. Böylece asıl suçlu ya da suçlular ortaya çıkar. O’nu böylesine merhametsiz ve bencil kılan etkenleri görmemek zulüm olur.
Kuşkusuz gençlerin ve tüm toplumun fıtratlarından, Rablerine Bezm- i Elest’te verdikleri sözden dönünce, daha nelerden döndüklerini kestirmek zor olmasa gerek.
“Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşeri ve ahlâki bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.”(Bakara, 27)
Bu bağlamda, Allah' ın (c.c) koparılmasından hoşlanmayacağı bağları koparan neslin, bu duruma gelmesindeki en büyük etkenlerin irdelenmesi gerekiyor.
Bu nedenle, bağımlılık seviyesindeki alışkanlıklarının da gözden geçirilmesi, artık farziyet kazanmıştır. Öyle nafile hükmünde, tercihen yapılacak bir iş değildir bu.
Bu bağımlılıkların başında; internet, sosyal medya, dijital dünya, sanal alem adına her ne derseniz deyin bu minvaldeki her şey geliyor.
Gençler emiyor bunlara dair ne varsa.
Narsizm, sadizm, egoizm, nispetizm, zevkperizm, lakaytizm bir virüs gibi yayılıyor damarlarına...
Bazı oyunlarla şirk normalleştiriliyor, bazı oyunlarda kafalar patlıyor, kanlar fışkırıyor ve şiddet normalleştiriliyor, bilhassa çocuk ve ergenlere animasyon tarzı yayın yapan ve benzeri türden YouTube kanalları cinsi sapkınlıkları, ahlâkî bozuklukları, ana- babaya isyanı aşılıyor.
Ebeveyn teheccüd kılarken, yan odada evlat, ahlâksız ve sapkın içeriklerin kıskacında ifsat ediliyor.
Gençlerin birer tüketim bağımlısı olması için sosyal medya üzerinden, sürekli kulaklarına subliminal komutlar veriliyor reklam yoluyla:
“Haz” peşindeysen!
Hayatı “En’ lerde” yaşa!
“Sınır” tanıma!
Hep bir aykırılık, hep bir farklılık, hep bir çılgınlık hikayesi ruhlarına işleniyor. Yeni dünya düzeninde bunların prim yapacağı algısı oluşturuluyor körpe dimağlarda. Fakat sonrasında bağımlılık döngüsü kıskacında kıvranan, dijital ve kapital sistemin kuklası haline gelen sıradan bir insancık haline geliyorlar; adı insan, fakat sürekli yönlendirilen ve yönetilen, komutlarla yol alan bir robot...
Sonra; erdem, ar, hürmet, fazilet, anne, baba, kardeş, eş hiçbir şey bir anlam ifade etmiyor. Çünkü kalplerinden bu kavramlar silinmiş hale geliyorlar. Karşılığı kalmayınca hissetmiyorlar da...
Ne “nefes alamıyorum” diye yalvaran adamı, ne “ezan okunuyor müziğin sesini kıs” diyen genci...
Sonra, “cennet annelerin ayakları altındadır” hükmüyle ayağına cennet serilen annenin hürmeti, bir ayakkabı aşkıyla ayaklar altına alınıyor...