• DOLAR 34.661
  • EURO 36.346
  • ALTIN 2935.85
  • ...

Dile kolay. Tam ‘72’ ay boyunca tek kişilik hücrede kaldı Muhammed Mursi. Cumhurbaşkanı makamında oturması gereken bir insanın, 6 yıl boyunca zindanda tutulması tarih boyunca unutulmayacak kara bir leke! Mısır için ve tüm dünya için.

 Bu kara lekeyi ayrıca alnında hissetmesi gerekenler ise; yetki ve etki sahibi Müslümanlar ile aynı akideye sahip tüm Müslümanlar...

6 yıl önce tepkiler çok diri ve direniş yüklüydü. Yağmur yüklü bulutların, bereketli hali misali… Umut vadediyordu. Vahdeti müjdeliyordu.

Yıllar içinde eskittiğimiz/unuttuğumuz birçok şey arasına kattık samimi ve kardeşlik kokan tepkilerimizi.

Geçen 6 yıl zarfında, çocuklar büyüdü, bekârlar evlendi, evliler çoluk çocuk sahibi oldular. Adı Esma, Muhammed Mursi konan çocuklar büyüdü. Onlar büyürken Mısır direnişine olan ilgimiz ve samimiyetimiz küçüldü.

Ara ara idamlar sinemizi yaktı, Sisi'nin  meymenetsiz suratı ve en az suratı kadar soğuk fiilleri nefret duygularımızı canlandırdı...

Fakat itiraf etmek gerekirse, unutulmaması gerekenler hızla unutulmuştu.

Takvimler ‘17 Haziran 2019’u’ gösterdiğinde, gündemimizin orta yerine bir şehit, kalbimizin en hassas yerine bir acı düşüverdi.

Mevsim yazdı...

Gündem; düğün-dernek, tatil-seyahat...

Yani hesapta şehadet, mücadele yoktu. Ancak unuttuğumuz bir şey daha vardı. İslam davası mevsimlik bir dava değildi. Bu davaya hizmet edenler de mevsimlik işçi değildi...

Öyle ya, şehadetti bu; zamansız mekansız bir öğretmen misali, dersini ne zaman vereceği bilinmezdi.

Bu sefer Dr. Muhammed Mursi'yle verdi dersini.

Muhammed Mursi ise, Şehit el-Benna'nın, Şehit Seyyid Kutub'un mirasını ve mesajını tekrar hatırlattı mazlum şehadetiyle. Ömrünü bir yaz rehavetinde geçiren, Tebük imtihanlarını kaybetmekten çekinmeyenlere güzel bir dava dersi verdi. Sırlarını Rabbine götürdü, mesajını tüm Müslümanlara bıraktı...

Zaten bu mesaj, Kur’an'ın da mesajıydı...

Hücresinde, istediği halde Mursi' ye verilmeyen Kur’an'ın...

Çünkü kâfir ve zalimler zanneder ki, cisimler-bedenler ve güçlerinin yettiği her konuda koydukları engeller uzaklaştırır, soğutur Müslümanları en kıymetlilerinden. Bilmezler ki, Müslümanın sevdası cisimden, bedenden, zamandan, mekândan azade ve aziz bir sevdadır.

Müslümanın gönlünü bu firaklarla kanatırlar. Ama soğutamazlar.

Kuşkusuz Mursi, ebedi âleme giderken gönlü sayısız firakla kanatılmıştı.

Bunu asla hakkıyla anlamayacağız!

Muhakkak ki kullarını hakkıyla bilen Allah’tır!

Ancak bir sözü var ki, gelecek nesillere ışık tutacak.

“Hücreme Kur’an-ı Kerim sokmak istedim. Ancak izin vermediler. Otuz yıldan beri Kur’an-ı ezberlediğimi ve içimde sakladığımı unuttular. Sadece elime alıp dokunmak istedim...’’

Mursi' nin Kur’an’a dokunmasından korktular. Çünkü çok iyi biliyorlardı ki, hakkıyla dokunulan Kur’an, hayata dokunur, kalplere dokunur, akıllara dokunur, nesillere dokunur...

Tabi bunca değere dokunanın ucu zalime dokunur böylelikle.

Bu nedenle Kur’an’a hakkıyla dokunup, Kur’an'ın dokunduğu insanlar, kâfir ve zalimlerin en büyük korkusudur.

Şimdi şu gelebilir akıllara, Kur’an'a dokunmakta ne var ki?

Hele ülkemizde Kur’an'a dokunmak bu kadar kolayken.

Evlerimizde, okullarımızda, işyerlerimizde sık sık dokunuyoruz. Abdest engelini vs. gibi gereksiz füruatı(!)  ortadan kaldıran çok düşünceli(!) çokbilmiş(!) din adamlarımız(!) bile var...

Ancak dokunduğumuz Kur’an bize niye dokunmuyor?

Ya da bizim Kur’an'a dokunmamız, Allah düşmanlarına neden dokunmuyor.

Bu durum şu olayı hatırlatıyor;

“Seyyid  Kutub idam sehpasına götürülürken Ezher Müftüsü Kelime-i Şehadet getirmesi için telkinde bulunur. Seyyid Kutup Müftü’ye dönerek sen bu komediyi tamamlayan son figüransın der. Çünkü sen O kelime ile Ezher'den maaş alıyorsun. Ben O kelime için ipe yürüyorum.”

O halde, Kur’an aynı Kur’an ise meselenin seyrini değiştiren şuur ve hidayet.

İcazet, belâgat, kıraat değil zalimi korkutan. Bu çok açık. Üstüne daha fazla kelime sarf etmek şerhin şerhi olur.

Gerçi Kur’an yarışmalarının rahatça düzenlendiği,  koltuklarında şık kıyafetleriyle din adamlarının özgürce oturtulduğu, yarışmanın ödül törenine Cumhurbaşkanının yine özgür bir şekilde katıldığı bir ülkeden, bir ülkenin Cumhurbaşkanının Kur’an'a dokunmak isteyip de dokunamamasını nasıl anlayabiliriz ki!

Bu mümkün mü?

Bunun şerhini, zamanın ve hakkın sahibi düşecektir muhakkak.

Netice de Mursi, El- Hakk'a yürüdü...

Mursi’nin bir konuşmasında vurgulu bir şekilde hatırlattığı hakikati yine yeniden hatırlayalım;

“Muhakkak ki Allah kullarını görür''

Hüküm de O'nundur!

Mursi ‘nin dokunamadığı Kur’an'a aşkla, şevkle, şuurla dokunalım...

Dokunalım Furkan’a, dokunmaya vesile olalım.

Ki, Kur’an bize dokunsun!

Sisi ve efendilerine kâbus, Mursi'lere zafer müjdesi olsun...