• DOLAR 33.998
  • EURO 37.873
  • ALTIN 2822.465
  • ...

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre Ülkenin doğurganlık hızı, nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1’in altında kalarak 1,51 seviyesine düştü.

Bu durumu ‘Varoluşsal bir tehdit, felaket’ olarak değerlendiren CB Erdoğan, Aile Bakanımıza konu hakkında çalışma yapılması için talimat verdi. Bir süre sonra Bakanlık çalışan annelere destek paketleri üzerinde çalışmalar yürütmeye başladı. Hazırladıkları paketin içinde çalışan annelere her ay 325 Euroya kadar yardım, bir yıllık ücretli izin, kreş desteği, erken emeklilik, maaşta iyileştirme gibi düzenlemeler yer alıyor.

Biz HÜDA PAR olarak çalışan kadınların çalışma koşullarının iyileştirilmesi, kadının çocuklarıyla daha fazla vakit geçirebilmesinin imkanlarının sağlanması gerektiğini sürekli tekrar ediyoruz. Parti programımızda da bu konuya yer ayırmışız. Çünkü çalışan kadının, anne olmakla birlikte sorumlulukları da artmış oluyor. Bir insan yetiştirmek ve topluma kazandırmak, başlı başına insanlığa yapılacak en önemli hizmettir. Aynı zamanda en zahmetli, en fazla fedakarlık ve tahammül gerektiren bir iştir. Onun için annelik mesleğinin değeri takdir edilmeli, çalışan çalışmayan tüm anneler desteklenmeli, çalışanların çalışma koşulları bu durum göz önünde bulundurularak düzenlenmelidir.

Fakat ne yazık ki kadınla erkeği eşitleme adına politikalar yürüten Bakanlığımız tüm kadınlar için eşit politikalar yürütmüyor. Çalışan kadınlar, çalışan anneler desteklenirken, ev hanımı olmayı ve çocuklarına kendi bakmayı tercih eden kadınların ev içi emeği görmezden geliniyor. Halbuki fakirlikten dolayı çocuklarının ihtiyaçlarını yeterince karşılayamayan, onları kimseye emanet edip de çalışma koşullarının zorluğu altına girmek istemeyen anneleri de çocuklarını da mahrumiyetten kurtarmak Sosyal Devlet olmanın bir gereğidir.

Üstelik 20 yıldır İktidarda olan muhafazakar bir partinin döneminde doğum hızının gerilemesi şimdiye kadar kadın ve aile adına yürütülen politikaları sorgulamayı gerekli kılıyor.

Daha fazla kadını çalışma hayatına çekmek için canhıraş projeler üretmek; sonra çocuğu yük olarak gören bu anneleri doğurmaya teşvik adına maddi destek vermek; çocuk doğurmaya istekli ve en fazla çocuk sahibi olan ev hanımlarından aynı desteği esirgemek nasıl bir paradokstur, nasıl bir ayrımcılıktır anlamak mümkün değil. Üstelik hedef doğum hızını arttırmaksa izlenen bu yol adil bir yol değil.

Üstelik annelik ve iş hayatı arasında yıpranan, her gün küçük çocuğundan ayrılırken onun yaktığı ağıt sesleri kulaklarından çıkmayan, yüreğinin bir köşesini kreşte bıraktığı için vicdan azabı çeken, yavrusundan dolayı geçirdiği uykusuz gecelerin ardından sabahın erken saatlerinde yollara düşen, eve geldiğinde yorgunluktan doya doya çocuğunu sevemeyen, zerre kadar tahammülü kalmadığı için çocuğuyla oyun dahi oynayamayan, süt emen bebeğinin acıktığını iş yerinde sızlayan süt bezlerinden anlayan kadınlar neden fazla çocuk doğurup da bu travmaları yaşasınlar ki?

Ülke geneline baktığımızda en fazla çocuk doğuranlar ev hanımları. Fakat doğum oranlarının düşmesi artık onların da belli kaygılar taşıdığını gösteriyor. Onlar da en az çalışan kadınlar kadar desteklenirse en azından maddi kaygıları giderilmiş olur. Çocuk başına asgari ücretin dörtte biri kadar maaş bağlanırsa ve 25 yıl evli kalanlara emeklilik hakkı tanınırsa nüfusun kendini yenileme hızı yeniden yükselir.