• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Allah’ın rahmetinin, affının, bereketinin yeryüzüne indiği Ramazan ayı biz müminler için on bir ayın sultanı.

Kur’an ayı, infak ayı, dua ve arınma ayı.

Hasretle beklediğimiz ve günah kirlerimizden arınma fırsatını elde ettiğimiz bu aya kavuşmaya sayılı günler kaldı.

Gazze'de her gün üzerine bombalar yağan, sağ kalanların açlıktan öldüğü, yaralıların tedaviye kavuşamadığı, bir milyondan fazla Müslümanın refaha sıkıştırıldığı şu günlerde Ramazan’a buruk bir şekilde giriyoruz.

Ramazanı utanç, mahcubiyet ve acizlik hissiyle karşılıyoruz.

Ne hazırlık ne coşku...

En son açıktan ölen kırk günlük bebeğin can verirken ki görüntüsü gırtlağımızda adeta büyük bir düğüm olup oturdu.

Keşke ölseydim de bu sahneleri görmeseydik diyoruz çoğumuz.

Kıyamet kopsa da kurtulsak bu acıları izlemekten, artık zalimler de kendileri için hazırlanan ateş çukurlarına kuklalarıyla birlikte girse diyoruz.

Her gün bir gelişme var mı umuduyla izlediğimiz haber bültenlerinde gittikçe daha da acı tablolar çıkıyor karşımıza.

Ne zalime beddua etmek, ne Gazze'ye maddi yardım göndermek, ne de Filistin’i destek mitinglerine katılmak içimizi soğutmaya yetmiyor.

Ama tüm bunlar çok değerli ve önemli.

Yönetimlerden halka kadar hepimiz Gazze’yle imtihandayız. Bizim yapabileceklerimizle başımızdaki yetki sahiplerinin yapacakları bir tutulamaz. Onlar bu imtihanda kaybetmeyi göze almışlar.

İş bize düştü.

 İş başa düştü derdik.

 Ama başlar esaret altında.

İş insanlığın kalbini temsil eden vicdan sahiplerine düştü.

Vicdanla birlikte hareket etmeyen baş başka ne ola ki?

Ancak taş olur, kaya olur.

Reel politik, Ulusal çıkar, ambargoya maruz kalma korkusuna mahkum olur.

Yani hem esir hem zindan

Batıya esir, mazluma ziyan

O halde iş biz halklara düştü.

Ödevimiz 4 kalem; dua, boykot, maddi yardım, Filistin’e destek mitinglerine katılım.

Yüce Rabbimiz “De ki: Duanız olmadıktan sonra Rabbim sizi ne yapsın” buyuruyor. En içli, en acılı, en yüreği yanık duaları belki de Gazze'nin acısıyla bu dönemler yapmak bizlere nasip oluyor. Nehirden denize tüm Filistin'in özgürlüğü için özellikle secdelerde, gece namazlarında dualara ısrarla devam etmeliyiz. Siyonist ve yandaşlarının zelil olması ve tüm İslam aleminin kurtuluşu için.

Boykot, Siyonist israile destek veren tüm firmaların belini kırıyor. Madem Yahudi’nin hurmalıklarını başımızdakiler kesmiyor. Ticaretlerini devam ettiriyorlar. Gazze’yi havadan, karadan denizden ateş çukuruna çevirenlerin fındığını, kahvesini bile göndermekten ar etmiyorlar. Biz boykotla Siyonistlerin ağaçlarını boykotla kesebildiğimiz kadar keselim. Bir ağaç bir ağaçtır. Aman ha işi gevşetmeyelim…

Maddi yardımlarımızı esirgemeyelim. İhtiyacı olduğu halde kendi ihtiyaçlarından kısıp verme makamına ulaşalım. Hayatımızdan bazı şeyleri çıkarttığımızda göreceğiz ki aslında birçok şey ihtiyaç değil, israfmış. Belki Gazze'ye infak şuuru bizi zühd ve takva mertebesine ulaştıran bir basamak olur. Bu sayede dünya sevgisinden kurtulur, hakiki özgürlüğe kavuşuruz.

Mitingler bizim durduğumuz saflardır. Belli ettiğimiz tarafımızdır. Tıpkı namaz gibi kıyamımızdır. Direnişçileri en fazla sevindiren, kendilerine destek amaçlı yapılan mitinglerdir.

Filistin'deki kardeşlerimiz Mescid-i Aksaya sahip çıkmak için 75 yıldır Siyonistlerin zulmü altında bedel ödüyorlar. Bizler de bu kadarcık bedeli Mescid-i Aksa'dan esirgemeyelim. Basit de görmeyelim. Bir gün elbet vicdan sahipleri akıl sahiplerine galip gelecek.

 Tabi vicdan sahipleri gereken direnişi gösterirlerse...