• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Belirlenmesi Araştırma Komisyonu'nda sunum yapan Bilge Kadın Araştırma Merkezi Başkanı Alev Sezen "Zina tekrar TCK'ya girmeli" önerisinde bulundu. Ne ala zinaya nihayet dokunan oldu. Oldu ama ona kutsallık atfedenlerden de tepkiler gecikmedi.

İlk tepki HDP'den geldi. HDP'li Filiz Kerestecioğlu zinanın tekrar ceza kanununda yer almasının insan haklarına aykırı olduğunu söyledi.

Zina, 2004'de AK Parti iktidarında, AB'nin Türkiye'yi zinayı suç sayarsa müzakerelerin zora gireceği konusunda uyarmasıyla suç olmaktan çıkartıldı. AK Parti Hükümeti bir yandan AB'nin, bir yandan da CHP'nin baskıları karşısında dik durma ferasetini gösteremedi.

O günden bugüne oluşan tablo hiç de iç açıcı görünmüyor. Zinanın serbest olmasıyla paralel olarak ona yönelik yapılan medya yayıncılığı ve propagandalar neticesinde birbirini takip eden ahlaksızlıklar ve sapkınlıklar gün geçtikçe şiddetini arttırıyor. Önceleri zinanın serbest olması için çırpınan cenah, şimdilerde cinsel sapkınlıkların serbest olması için açıktan mücadele veriyor. Üstelik ensestin ve pedofilinin normalleşmesi adına şimdilik perde arkasında çalışıyor, sonrasındaysa açıkça yasal korumaya alınması için çalışacak. Açıkça görülüyor ki zina birçok ahlaksızlığı bünyesinde barındıran, besleyen, dur durağı olmayan, zapt edilemeyen, aileyi tüm tüm yutan bir canavar gibi karşımızda duruyor. Yazılı ve görsel medyanın flört adı altında özendirmeleri sonucunda zinaya bulaşma yaşı düştükçe düşüyor. Kadına yönelik şiddet, cinayet ve boşanmaların büyük bir kısmı zinadan kaynaklanıyor. Zina sonucu en fazla mağdur kesim kadınlar oluyor. En ağır bedeli onlar ödüyor. Her nedense zinayı ve türevlerini yine kadın dernekleri savunuyor, kutsuyor. Üstelik zinanın bir insan hakkı olduğu iddia ediliyor.

Peki ya gerçekten zina, insan hakkı statüsünde değerlendirilebilir mi?

Bırakın insan hakkı olmayı, insanın onuruna, haysiyetine yönelik yapılabilecek en büyük haksızlık ve aşağılama belki de ona böyle bir hayvani birlikteliği layık görmektir. Çünkü bu birliktelik, insanın hayvani/şehvani yanıyla kurduğu, insani, ruhsal, manevi, melekuti yanıyla hiçbir alakası olmayan en aşağılık ilişki biçimidir. İki taraf arasında kurulan böyle bir bağın insani bir tarafı olmadığı gibi, taraflar arasında ahlaki ilkelere dayanması da imkansızdır. Karşılıklı merhamet, sevgi, saygı, sadakat, fedakarlık gibi asil duyguların bu tür ilişkilerde yeri yoktur. Çünkü zaniler için tek bağlayıcı olan şehvani duygulardır. İnsanın yapısında bulunan bu duygu ancak nikahla bir değer ifade eder, sınırlanırsa insanı aşağıların aşağısına sürükleyen bir afet olmaktan çıkar. Neslin devamına vesile olur.

Nikahla kurulan ailede ise eşler arasında asil, insani, ruhani duygular hakimdir. Bir aileyi ayakta tutacak olan ahlaki ilkeler ışığında kurulan ruhsal bir bağdır evlilik. Kadın ve erkeğin ruhunu sarmaş dolaş birbirine bağlar, eşleri birbiri için fedakarlık yapmaya zorlar, yuva sevgi ve merhamet temelleri üzerine yıllar geçtikçe yükselir, koca bir çınar misali gelişir, büyür, gölgesinde nice zürriyetleri yetiştirir. Eşler arasında yaş ilerledikçe bağlar daha da sağlamlaşır. Nikahın dışında hiçbir birlikteliğin kadın ve erkek arasında böyle bir bağlayıcılığı yoktur.

Üstelik zina kadınla erkeği birbirine karşı sorumlu kılmayan kaçak bir ilişki biçimidir. Nikah erkeğe, karısına ve çocuklarına bakma, sahiplenme, maddi ve manevi ihtiyaçlarını giderme, onları koruma gibi asil sorumluluklar yükler. Kadına da evine, kocasına, çocuklarına bağlanma, kocasının yokluğunda iffetini, malını ve çocuklarını maddi ve manevi zararlardan koruma gibi sorumluluklar yükler.

Zina, zanilere maddi-manevi sorumluluk yüklemediği gibi, dünyaya gelen çocuğa karşı da sorumlu kılmıyor. Acı bir meyve olan çocuk iki taraftan da sahiplenilmiyor. Ya en kısa zamanda öldürülmeye çalışılıyor, ya çöp kenarlarına, cami avlusuna terk edilerek kurtulmak isteniyor. Ya da zina çocuğu olduğundan bir türlü kabullenilemeyen, toplumda yer edinemeyen, akrabalar tarafından sahiplenilmeyen, hor görülen bir suçlu gibi yetişiyor. Ailede elde edilebilecek ahlaki değerlerden yoksun yetişen bu çocuklara, ancak toplumsal sorunların kaynağı olma rolü düşüyor. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de en fazla suça bulaşanlar ailesiz ya da parçalanmış ailelerin çocukları olmaya devam ediyor.

Birçok toplumsal felaketi bünyesinde barındıran zina tüm boyutlarıyla değerlendirilip yeniden suç olarak kabul edilmelidir. Eşrefi mahluk olarak yaratılan insan için bu aşağılık fiili reva görüp, insan hakkı olarak kabul etmek bir utanç vesikasıdır.