• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Resmen komut veriyor Cumhuriyet'in Feminist ablası Mine Söğüt. Hem de "Baba evini derhal terk edin kızlar" diyerek. Emir kipi kullanıyor: ‘Derhal!.. Yani acele edin, durmayın, hemen dediklerimi yapın, isyan çıkartın...’

Feminist ablaya kızmak yerine alkışlamak gerekir. Çünkü söyleyeceklerini evirip çevirmeden, allem kullem etmeden, sulandırmadan, direk söylemiş. Yani savunduğu İstanbul Sözleşmesinin mahiyetini, gayesini, hedeflerini iyice saydırıp, döktürmüş. Mesajını alttan alta, satır aralarına sıkıştırarak vermemiş. Üstelik bir ordu komutanının askerlerine emir yağdırması gibi İstanbul Sözleşmesi gereği bir dizi talimat yağdırmış kızlara...

Peki ya talimat verdikleri kimin kızları? Tabi ki bizim kızlarımız...

Kızlarımıza ‘evinizden kaçın, içinde ailenizin bulunmadığı her ev daha güvenilir, yabancı erkekler ailenizdeki erkeklerden daha iyidir’ diyor.

İnsanın tüm sıkıntılardan, yorgunluktan, bunalımlardan sığındığı, ferahladığı, kendisini ait hissettiği, kendi olduğu, kendi kaldığı, dışarının tüm zorunluluklarından kurtulup ferahladığı, ayıplarının, kusurlarının saklandığı, tüm mahrem hallerinin gizlendiği kalesini terk etme talimatı tabi ki boşuna verilmiyor... Kızlarımız; bağlarından kopartılıp, sığınaksız, korumasız, aidiyet duygularından arınmış bireyler haline getirilmek ve kötülüklerin kucağına atılmak isteniyor belli ki...

İnsan, ancak kendisini bir aileye ait hissederek kötü alışkanlıkların, yanlış yönlendirmelerin etkisinden korunabilir. Bu sayede ahlaki değerleri, kültürü, inancı, geleneği öz benliğinde taşır ve nesilden nesile aktarımını yapar. Ailesine karşı aidiyet inancından koptuğunda ise, zincirleme bir şekilde saydığımız değerleri terk de eder, düşman da olur. Kendisine Küresel sistem tarafından pazarlanan dünyaya açık hale gelir. Onun içindir ki yıllardır saldırıların odağında aile var.

Feminist abla, "Sokaklar o despot, dayakçı, ikiyüzlü, sinsi, hesapçı, güvenilmez babalardan daha güvenilir... Sizden beklenen her şeyi yapmayın, sizden beklenmeyen bazı şeyleri yapın" diyerek evin direği olan babalar için iğrenç ithamlarda bulunuyor. Babaya verdiği korkunç rolü sokaktaki uyuşturucu baronlarına, mafyaya ve kızları kötü yola düşürmek için fırsat kollayan fuhuş çetelerine vermiyor. Bu feminist ablaya iki gün kapını kilitlemeden evinde yat deseniz kabul etmez. Gece duydukları bir tıkırtıyla ortalığı ayağa kaldıranlar, yüksek güvenlik sistemli korunaklı evlerde oturanlar bakın nasıl da kızlarımıza sokaklar için tozpembe bir tablo çizmeye kalkıyor, evi, aileyi ise öcüleştiriyor.

Bu abla yüzümüze karşı aslında "Siz zaten İstanbul Sözleşmesiyle erkeğin kadın düşmanı olduğu tezini kabul etmiş oldunuz. Ailenin, şiddetin üretildiği yer olduğu iddiasına da karşı çıkmadınız. Yasalarla feminist ideolojiye yenik düşen bir toplumsunuz. Biz de kızlarınıza, kadınlarınıza İstanbul Sözleşmesinin gereğini yapmalarını söylüyoruz. Ailenizden olan erkeklerin bulunduğu evleri derhal terk edin, aile içinde kalmayın, yuva kurmayı reddedin diyoruz" dese yeridir. Nitekim de öyle...  

Oyunun ikinci perdesinin bu şekilde olacağı konusunda Hükümeti defalarca uyardık. İstanbul Sözleşmesiyle birinci perdede satır aralarına sıkıştırılan kavramlar, anlaşılmasın diye farklı tercüme edilen sapkınlıklar, artık oyunun ikinci perdesinde daha açık, daha cesurca servis edilecek, savunulacak ve dayatılacak demiştik. Feminist ablalar tam da bu görevi yapıyor.

Ve bir hışımla devam ediyor "Güzel kitaplar okuyun, okuduğunuz kitaplarda aklınıza ne yattıysa onu dinleyin. Güzel filmler seyredin, o filmlerde ne gördüyseniz onların gerçekliği üzerinde düşünün... Önünüze gelenin sizi terbiye etme hevesinden kaçın kurtulun. Kaçın o evden kaçın kurtulun".

Babadan, kocadan uzaklaştıracakları kızlara yeni babalar bulunmuş. Yerden yere vurdukları babanın yönlendirme, yönetme, idare etme rolü filmlerdeki artistlere, senaristlere, şarkıcılara, laik, seküler yazarlara yüklenmiş. Ve onların ipini elinde tutan küreselci efendilere... Kızlara hayatı nasıl algılayıp nasıl yaşayacaklarını, neye inanıp neye inanmayacaklarını, neye tapacaklarını, neyi tüketip tüketmeyeceklerini, nasıl giyineceklerini öz babalarının, kocalarının söylemesi kölelik, ama küresel efendilerin belirlemesi özgürlük oluyor.

Feminist abla yazısının sonuna doğru bombanın daha büyüğünü patlatıyor "Hayatınızın hedefine evliliği değil, mutluluğu koyun. Cinsiyetçi deyimlerin utanç verici mirasını terk edin...Vurun kapıyı çıkın o baba evinden" diyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği projesini topluma hakim kılmak için genç kızların seçildiğini ilan ediyor. Evliliğin yerine zinayı ve cinsi sapkınlıkları kızların hedefine oturtmak istiyor. Görünen o ki, ablalar bu kez savaş ateşini daha büyük yakmış, bayraklarını açmış. Peki biz bu savaşın hangi cephesindeyiz. Karşı cephesinde miyiz, yoksa gafletle, zilletle izleyen seyirciler miyiz?