• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İstanbul Sözleşmesi imzalandığından beridir ülke feminist tahakkümün altında diyebiliriz. Aile, kadın ve çocuklarla alakalı bir gelişme yahut herhangi bir sorun yaşandığında ilk olarak onlar konuşuyor, karar mercii gibi hareket ediyorlar. Yaşanan her olay üzerinden hükümete, İslami yapılara, geleneklere, dine saldırıyorlar. Toplumun tüm değerlerine düşman olan bu yapıların hükümete saldırmasının nedenlerinden birisi de istediklerini yaptırmak için baskı oluşturmak. Bunun için yaygara çıkartıyor, olayları saptırıyor, kendi hedeflerine uygun bir şekilde yandaş medyayı kullanarak topluma pompalıyorlar. Hükümet, toplumun hassasiyetlerine yönelik bir icraat yapmaya kalkıştığında onlar “Yaptırmayacağız, izin vermeyeceğiz, aklınızdan bile geçirmeyin” gibi sert çıkışlarda bulunuyor, tehdit yağdırıyorlar. Çoğu Türk solu, CHP ve HDP’den olan bu kadın örgütlerinin hükümete emirle, tehditle yaklaştığına baktığımızda ülkeyi kim yönetiyor sorusu akla geliyor. Çünkü hükümetin çalışmalarına baktığımızda kadın ve aileyi ilgilendiren yasalar tam feministlerin istediği çizgide. Çizginin dışına bir gıdım çıkılsa hemen düğmeye basılıyor.

 Taraftar medya kadın ve aile ile alakalı olayları feminist çıkarlara uygun bir kıvama getirerek topluma servis ediyor. Kimi zaman gerçekler gizleniyor, kimi zaman bir doğrunun içine onlarca yalan ve iftira yediriliyor. Toplumun algıları yönetiliyor.

 Aile ve kadın konusunda bir alim, bir aydın söz söylediğinde ya da aile aleyhtarı yasaları eleştirdiğinde malum kesim hemen harekete geçip çirkin iftiralar atıyor. Kişiyi toplum nazarında itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Hele genç evlilerin hakkını savunan İslami kesimleri çocuk istismarcılığı yapmakla suçlayıp hakkında kirli bir propaganda yürütüyorlar.

 Koronavirüs salgınından dolayı çıkartılan infaz düzenlemesine genç evlileri dahil etmek isteyen hükümet feminist derneklerin baskılarıyla vazgeçti. TKDF başkanı Canan Güllü konuyla alakalı ‘Sosyal medya çalışması yaptık, engel olduk” şeklinde bir açıklama da yaptı. Ak Parti gibi muhafazakâr bir partinin iktidarlığında bu olayların yaşanması İslami kesimi derinden sarsıyor.

Yürürlükteki yasalar yüzünden gün geçtikçe aile daha fazla çözülüyor, boşanmalar tavan yapıyor, genç evlenenler cezalandırılıyor, cinsi sapkınlıklar normalleşiyor, yayılıyor. Her türlü sapkın çalışma ve faaliyetler yasal güvenceyle korunuyor. Hükümet, feministlere istediklerini verdikçe doymuyor, memnun da olmuyorlar. İstediklerini elde ettikçe daha fazla suçluyor, daha fazla baskı altına almaya çalışıyorlar. Üstelik hükümetin yüklendiği vebal öyle böyle değil. Fakat gidişattan toplumun çoğunluğu olan Müslümanların memnun olmadığı bir kesin.

Üstelik Hükümetin derdi eğer oy ise asıl kendisine oy verenleri memnun etmelidir. Kendisine ebediyen oy vermeyecek olan kesime karşı yaranma psikolojisinden çıkmalı, toplumda derin yaralar açan feminist aklın hazırladığı İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmelidir. Tabi eğer iktidarlık süreci içerisinde zihinsel bir dönüşüm yaşamadıysa. Eğer yaşadıysa yani feminist akılla aynı noktaya geldiyse bu çok daha vahim bir durumdur.